Atakom
Serena
girne belediyse
MERIT
Dilek Orhan
Köşe Yazarı
Dilek Orhan
 

“KIBRIS DÜNYANIN MERKEZİ OLUYOR”

​​​​​​​​Cumhurbaşkanlığı seçimine çok az bir zaman kala dünyanın gözü malum Kıbrıs’ta.. Benim ise aklımda durmadan dönüp, duran “dünya siyaseti nereye gidiyor? sorusu.. Bir dönem Başbakanlık İnsan Hakları Üst Kurulu’da birlikte çalışma fırsatı bulduğum, komplo teorisi olarak nitelendirilen bir çok öngörüsünün bir bir gerçekleştiğine tanıklık ettiğim Prof. Dr. Anıl Çeçen’i aradım. Beş yüzü aşkın makalesi yayınlanan, Genel Kamu Hukuku, Siyaset Bilimi, Atatürk, Cumhuriyet Tarihi, Jeopolitik ve Strateji alanlarında   otuza yakın kitabın yazarı Prof.Dr. Anıl Çeçen, halen Ankara Hukuk Fakültesi Genel  Kamu Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve yine aynı fakültenin  Kamu Hukuku bölümü başkanıdır. Ben sordum, değerli zamanını ayırarak, yanıtladı. Noktasına, virgülüne dokunmadan paylaşıyorum.. “KIBRIS DÜNYANIN MERKEZİ OLUYOR” Doğu Akdeniz’de güncel gelişmeler  giderek artmakta ve bu bölgede son yıllarda başlamış olan gerginlik giderek tırmanmaktadır. Bundan sonraki gelişmeler nasıl bir yönde gelişebilir? Doğu Akdeniz’deki gelişmeler son yıllarda ortaya çıkan siyasal  gerginliklerin içinde en  etkili olanıdır. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında  ABD’nin orduları ile Körfez Bölgesi’ne gelmesi üzerine savaş başlamış ve bugüne kadar Orta Doğu ülkelerinin çeşitli bölgelerinde yayılmıştır. Geçen yüzyılın birikimi ile bu yüzyılın başlarında çizilen sınırlar üzerinden belirlenen günümüzün Orta Doğu yapılanması, yirminci yüzyılın ikinci yarısında eskimiş ve bunun üzerine İngiliz- Fransız Antlaşması ile kurulmuş olan Orta Doğu devletlerinin varlığı ve haklılığı tartışılmaya başlanmıştır. Birinci Dünya savaşının galibi İngiltere yanına ortağı olan Fransa’yı alarak  hatları ve sınırları çizmiş ve ortaya bugünkü modeli ile bir Orta Doğu haritası çıkmıştır. Bugün bu bölgede yeni tartışma ve gerginliklerin ortaya çıkmasının ana nedeni ikinci dünya savaşı sonrasında  gündeme gelen yeni yapılanmadır. İkinci dünya savaşının galibi olan ABD savaş sonrasında bölgeye gelerek dünyanın merkezi alanında geleceğe dönük bir biçimde kendi projeleri  yönünde yerleşebilmenin yollarını aramıştır. ​İkinci dünya savaşı sonrasında merkezi bölgeye gelen ABD kendi içinde barındırdığı Siyonist lobileri de buraya taşıyarak geleceğin İsrail devletinin kuruluşunu gerçekleştirmiştir. Bu durumda İngiliz-Fransız ortaklığının çizmiş olduğu merkezi alan haritasını ABD ve İsrail beğenmemiş ve giderek  geçmişten gelen bu yapılanmayı bozacak ya da geride bırakacak  çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Son dönemde devam etmekte olan güncel gelişmelerin, ikinci dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan ABD-İsrail ikilisinin yeni bir yapılanma arayışlarından kaynaklandığı açıkça görülmektedir. Bugün  Kıbrıs ile birlikte bütün Doğu Akdeniz Bölgesi’nde ortaya çıkan sıcak olaylar ve çatışmalar, günümüzde var olan dünya konjonktürünün bir sonucudur. Soğuk savaş koşullarında kurulmuş olan bölge düzeni, küreselleşme aşamasına geçilmesiyle birlikte eskimiş ve bu nedenle de dünyanın yeni hegemon güçleri olan ABD-İsrail ikilisinin, buralara gelerek kendi çıkarları doğrultusunda   arayışlara girmelerinin  nedeni olmuştur. ABD bir süper güç olarak dünyaya tam olarak egemen olamayınca, bunun üzerine merkezi alana gelerek buralarda kalıcı bir yapılanmanın yollarını aramaya başlamıştır. ​Dünyanın jeopolitik haritasına bakılırsa Orta Doğu ile Doğu Akdeniz bölgelerinin komşu oldukları ve dünyanın hem batısına hem de doğusuna yönelik bir çizgide ortak bir konuma sahip oldukları açıkça ortaya çıkmaktadır. Küreselleşme aşamasında gündeme getirilen Irak, Suriye, Yemen ve Libya savaşları ABD-İsrail ikilisinin yönlendirmeleri ile birbiri ardı sıra devam etmiş ve geçmişte kurulmuş olan siyasal düzenlerin geride kalmasına yol açmıştır. Son döneme kadar sürdürülen Orta Doğu savaşları bir sonuç vermeyince o zaman bu bölgenin yanıbaşında yer alan Doğu Akdeniz   giderek yeni savaş alanı olarak öne çıkartılmaya çalışılmıştır. Çeşitli bölgelerde var olan enerji kaynakları yeterli olmayınca, Orta Doğu kuyularından sonra bir de Doğu Akdeniz enerji yatakları gündeme gelmiştir. Kıbrıs’ın tam ortasında yer aldığı Doğu Akdeniz bölgesi bir petrol ve doğal gaz yatağı olarak öne çıkarken, enerji kaynaklarına tam anlamıyla egemen olmak isteyen büyük güçler ve enerji şirketleri emperyal devletlerin askeri varlığından yararlanarak ve savaş öncesi dönemde bu alanda her türlü politik girişimlere yönelerek bir çekişme ve çatışma ortamının önünü açmışlardır. Gerginliğin ısındığı bölgelerde neler oluyor? Yeryüzündeki petrol ve doğal gaz  kaynaklarına sahip olan emperyalist devletler ve onların ortağı konumundaki tekelci enerji şirketlerinin ellerinde, her türlü bilgi ve teknolojik donanım bulunduğu için bunlar  yer altındaki durumu da iyi bilmekteler ve bu doğrultuda enerji kaynağı olan bölgelere gelerek demir atmaktadırlar. Denizlerde demir atanlar karalarda da enerji depolarının üzerine serilerek buralardan toprak almaya ya da yeni inşaat yöntemleri ile yerleşerek, rakiplerinin gelmelerine engel olmaya çalışmaktadırlar. Gerginliğin ısındığı bölgeler genel olarak petrol ve doğal gaz kaynaklarının bulunduğu alanlar olarak öne çıkmakta ve her türlü çekişmelerin merkezi konumuna doğru sürüklenmektedirler. Gerginliğin ısındığı bölgeler bugün için anlaşmazlığın ortaya çıktığı noktalar olmasına rağmen, buralar geleceğin enerji savaşlarının çatışma alanları olarak dünya gündeminde yer almaya devam edeceklerdir. Doğu Akdeniz’in böylesine bir konuma sürüklenmesi yüzünden, enerji kaynakları peşinde koşan büyük ülkeler ve firmaların hem Kıbrıs’ta hem de Doğu Akdeniz’e kıyısı olan devletlerin topraklarında ya da  kıyılarında  demir atarak yerleşmek için çaba sarf ettikleri göze çarpmaktadır. Bugünün koşullarında gerginliğin ısındığı yerlerin yarının savaş alanları olmaya doğru yöneldikleri anlaşılmaktadır. Bu yüzden bölge devletleri aralarındaki komşuluk ilişkilerini güvence altına alabilmek için, yabancı devletlerin ya da tekelci şirketlerin bu alanda yerleşmesine kesin olarak karşı çıkmaktadırlar. Gerginliğin kısmen serin ya da soğuk olduğu bölgelerde ne olacak? Dünya bölgeleri harita üzerinde birbirine bağlı ya da komşuluk biçiminde özel konuma  sahip olan bir  durumdadır. Osmanlı İmparatorluğu sonrasında merkezi alan üzerinde kurulmuş olan otuz civarındaki devlet  hem birbirleriyle  komşu hem de aynı coğrafyanın devamı durumunda oldukları için, gerginliğin kısmen serin ya da soğuk geçtiği yerleri de  ikinci derece gerginlik noktaları olarak görmek mümkündür. Bu nedenle Doğu Akdeniz Bölgesi’nde yer alan ülkeler Orta Doğu’nun komşu ülkeleri ile birlikte bütünsel bir  güvenlik gereksinmesi içinde bulunmaktadırlar. Bu doğrultuda birinci dünya savaşı sonrasında Sadabat Paktı, İkinci dünya savaşı sonrasında  Bağdat Paktı ve yirminci yüzyılın son dönemlerinde de  sosyalist bloka karşı gerekli görülen bir güvenlik şemsiyesi, CENTO adı altında bir merkezi bölge ittifakını tarih sahnesine çıkarmıştır. Bugün de CENTO sonrası dönemde ortaya çıkan güvenlik eksikliğini gidermek üzere Amerikan ordusunun  Central Command adı verilen merkezi bölümünün, Suudi Arabistan toprakları üzerinde kurulu bulunduğu artık gizlenemeyecek derecede gün ışığına çıkmıştır. ​Enerji yataklarının bulunduğu kıymetli arazilerin üzerine emperyalist ülkeler  yerleşirken, bu toprakların sahibi olan bölge devletlerinin kendi arazilerine sahip çıkması ve bu doğrultuda gerekli olan her türlü korunma ve savunma hazırlıklarını tamamlamaları,  bir yaşamsal gereksinim olarak öne çıkmaktadır. Gerginliklerin ve bunun sonucu olan sıcak çatışmaların bütün kıtalar üzerinden merkezi alana yönelmesiyle birlikte, bu ülkelerde geçmişten gelen kamu düzenlerinin bozulduğu ve emperyal  projeler doğrultusunda  yeni yapılanmalara doğru komşu ülkelerin baskı altına alındıkları artık açıkça kesin bir durumdadır. Dünya savaşları sonrasında kurulmuş olan dünya dengelerinin sarsılması üzerine barış antlaşmaları ya da işbirliği protokollarının kesin bağlayıcılıkları ortadan kalkmış, değişen durumlara göre yeniden ele alınan ve değiştirilen barış protokollarının uluslararası alanda eskisinden daha fazla görüldüğü, herkesin farkına vardığı bir günümüz gerçeğidir. Serin ve soğuk ülkelerdeki durum sıcak bölgelerdeki gelişmelere göre yeniden ele alınarak, düzenlenmek durumundadır. Eskisine benzer yeni güvenlik örgütlenmeleri ya da bölge barışının gerçekleştirilmesi gereklidir. Dünya fokur fokur kaynarken, Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde bulunduğu durumu değerlendirir misiniz? Sovyetler Birliği varken dünyada bir asıra yakın sürdürülmüş olan soğuk savaş, küreselleşme aşamasına geçiş ile birlikte ortadan kalkmıştır. Bu aşamadan sonra dünyanın süper gücü olarak ABD yeni bir hegemonya arayışına girmiş ve bu doğrultuda Basra Körfezi’ne gelerek,  işgal ve savaş yolları üzerinden merkezi    coğrafyanın tam sahibi olmaya yönelmiştir.  İsrail’in güvenliği gerekçesini kullanarak  önce körfeze daha sonra da Irak ve Suriye gibi iki komşu ülkeye taaruz eden ABD, İsrail’in   yönlendirmesi altında bir çok yolu deneyerek yeni bir dünya düzeni  oluşturmaya yönelmiştir. Yeni dünya düzeni kurabilmek için bütün dünya ülkelerinin üzerine giden ABD, bu nedenle bir çok ülkeden dışlanmıştır. Dengeleyici bir karşıt güç olarak Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine  ABD eski sosyalist ülkelerde yeni yapılanmalara gitmiş ve bunlar üzerinden hegemonyasını pekiştirebilmenin çabası içinde olmuştur. Körfez savaşıyla içine girilen yeni dönemde saldırı ve işgal savaşlarının sayısı fazlasıyla artmış ve Kıbrıs’ın tam ortasında yer aldığı Orta Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinde de  fazlasıyla etkili olmuştur. ​Türkiye batı blokunun baskıları yüzünden Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasındaki yeni döneme hazırlıksız yakalanmıştır. Bu yüzden de değişen dünya koşullarından ulusal çıkarları doğrultusunda tam olarak yararlanamamıştır. Orta Doğu savaşları zaman içinde Türkiye’yi de baskı altına alınca, zorlu günler yaşamaya başlamış ve batılı müttefikleriyle sürekli olarak bir çok konuda karşı karşıya kalmıştır. Dünya savaşları sonrasınında Türkiye batılı müttefikleri tarafından sürekli olarak yalnız bırakılmıştır. Zamanında sınır  karakolu olarak sosyalist sisteme karşı kullanılmış olan Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk döneminde olduğu gibi yakın komşularıyla bir bölgesel ittifak aramış ve bu doğrultuda bazı girişimlerde bulunmuş ama batılı müttefiklerinin engellemeleri yüzünden yalnızlıktan kurtulamamıştır. Ayrıca yarım yüzyılı aşkın bir süre Avrupa Birliği’ne üye olmak için çaba  gösteren Türkiye Cumhuriyeti  bu girişimde de başarısız olmuş ve batılı devletlerin  Türklere karşı gösterdikleri çifte standartlı tutumlar yüzünden, Türkiye kendisi için yeterli bir güvenceye sahip yeni bir korunma şemsiyesi oluşturamamıştır. Dünyanın her bölgesindeki sıcak çatışmalar barışı tehdit etmiş ve Türkiye’nin de güvencesiz  bir ortama doğru sürüklenmesine yol açmıştır. Türkiye’nin batı destekli kadrolar yüzünden bu aşamada tam bağımsız bir dış politika izleyemediği görülmüştür. Sıcak çatışmaların en fazla Doğu Akdeniz ve bölge ülkeleri üzerinden Türkiye’yi tehdit etmesi de, Türkler için barış yolunu zaman zaman ortadan kaldırmıştır. Dünya siyasal bir kaosa sürüklenirken, Türkiye, yine eskisi gibi güçlü bir devlet olarak direnmiş ve emperyalizme karşı koyarak bölge barışının gerçekleşmesine katkıda bulunmuştur. ABD seçim sonuçları ne gibi etkiler gösterebilir? ABD seçimlerinde  Trump ve Biden karşılıklı aday gibi görülüyorlar ama Rusya Trump’ı, Çin de Biden’i destekleyerek, ABD seçimlerini var olan dünya çekişmesinin tam ortasına koymaktadır. Rusya ile paslaşarak üstünlüğünü korumaya çalışan ABD, günümüzde Avrupa ülkeleri ile birlikte Çin’i de karşısına alarak yeni bir dünya hegemonya yapılanması oluşturmaya yönelmektedir. Bir anlamda Trump ulus devletleri savunurken, Biden’da küreselleşme sürecinin yeni temsilcisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bugünkü dünya düzeni son yılların hızlı tırmanışından sonra bir durgunluk aşamasına  gelmiştir. Trump’ın kazanmasıyla birlikte Pentagon ve Amerikan derin devletinin yeni dünya düzenini katı kurallara bağlayarak bütün dünya ülkeleri üzerinde baskıları artıracağı konusunda dünya kamuoyunda olumsuz bir beklenti vardır. Trump otoriter bir kişilik olarak Avrupa ve Çin’e karşı ulus devletlerin birlikteliğini öne çıkaracakmış gibi durmaktadır. Trump seçilirse, Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte K.K.T.C’ nde sahip olduğu devlet hakları ile yoluna devam edebilecektir. Dünyada dengeler değişirken, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti  ne gibi yeni olaylar ve gelişmeler ile karşı karşıya kalabilir? Aradan geçen zaman dilimi içinde dünyada dengeler değişirken ve yeni dengeler ortaya çıkarken, bu gibi gelişmeler öncelikli olarak dünyanın orta alanında fazlasıyla etkili olacaktır. Sovyet sonrası dönem için ABD’nin hazırladığı Büyük Orta Doğu Projesi ile birlikte, ABD’nin sırtından bölgeye gelerek devlet olan İsrail’de Büyük İsrail Projesini, Orta Doğu ülkeleri ile birlikte diğer Doğu Akdeniz ülkeleri için de öne sürmektedir. Böylesine emperyal proje dayatmaları bütün bölge ülkelerini parçalanmaya doğru sürüklemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin böylesine bir dağılma ve çöküş senaryosuna alet olmamak için, Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün izinden giderek yeni bir Merkezi Devletler Topluluğu oluşumunu tıpkı eskiden gündeme getirilen Sadabat Paktı gibi bir ittifakı, Türkiye komşuları ile işbirliği yaparak bütün bölge ülkelerinin çatısı altında toplanacağı yeni bir güvenlik şemsiyesinin kurulmasını sağlamalıdır. Böylesine bir işbirliği kurularak yeni bir örgütlenme ile ortaya çıkılması sayesinde, yeni Sadabat Paktı olarak Merkez Devletler Birliği (MEDEP) adı altında bir Bağdat Paktı ya da bir CENTO girişimi öne çıkarılabilir. Böylece bölge  güvenliğinin sağlanması üzerine Kıbrıs adası da Türkiye ile birlikte bu güvenlik şemsiyesinin altına girerek, emperyalist rekabet savaşlarının kendisini tehdit etmesini önleyebilecektir. Türkiye, Avrupa Birliği’nin içine alınmadığı bu aşamada, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz ülkeleri ile bir araya gelerek emperyalizme karşı dayanışma içine girebilir. ​Yeni dönemde Amerikan seçimleri sonrasında ABD’nin eskisinden farklı  bir savaş süreci başlatması söz konusu olabilir. ABD dünya hegemonyasını korumak üzere Avrupa’nın önünü kesmekte ve Çin’in de ilan ettiği ipek yolunu kapatmaya çalışmaktadır. Avrupa -Amerika, İngiltere-İsrail, Almanya-Rusya devletlerinin çekişmeleri içinde merkezi coğrafyada sıcak çatışmalar ve yeni savaşlar birbiri ardı sıra öne çıkabilir. ABD bu gibi  savaş senaryolarının önünü kesmek üzere  kendisine bağlı olan Nato kuvvetlerini Orta  Doğu ülkelerine gönderebilir. Nato genel merkezi Brüksel’den Lefkoşa’ya, taşınabilir. Bir anlamda Kıbrıs adası Nato gibi emperyalist  bir batı savunma sisteminin eline geçebilir. Bu çizgide hem ABD hem de Fransa adadaki  İngiliz üslerinin yanısıra Kıbrıs’a gelerek yan yana askeri üsler kurmuşlardır. Güney Kıbrıs’ta ise bir Ortadoks dayanışması içinde binlerce Rus şirketi ve işadamı yer aldığı için, Rusya’da onları korumak üzere Suriye sonrasında Güney Kıbrıs’ta yeni bir askeri  üs açabilmenin çabası içinde olmuştur . Dünyanın bugün geldiği noktada Avrupa ve Amerika karşı karşıya gelirken, Avrupa’nın tam ortasında yer alan tarafsızlık adası olarak korunan İsviçre, milliyetçi akımlar yüzünden parçalanabilir ya da zamanla dağılabilir. İşte böylesine bir aşamada dünyanın en büyük bankaları olan İsviçre bankaları üzerinde kavga ve çekişmeler çıkabilir. Bu durumda Nato ile Kıbrıs’ı güvence altına alan ABD, İsviçre Bankalarını da İsrail’in istekleri doğrultusunda Kıbrıs’a taşıyarak, batı kapitalizminin sermaye birikimini Nato’nun  koruması için yepyeni düzenlemeler yapılabilir . İsviçre Bankaları ile birlikte Nato’nun da Kıbrıs adasına gelmesi, Kıbrıs’ı dünyanın yeni ekonomik merkezi konumuna getirecektir. Dünya haritasında  yeryüzünün tam merkezinde yer alan Kıbrıs adası bir uçak gemisi görünümünde  varlığını korurken, jeopolitik merkezi konumunun yanısıra batı hegemonyasının ve de batı sermaye düzeninin  yeni merkezi olarak, tarih sahnesine, farklı bir yapılanma içinde yeniden çıkmaktadır.  Böylece batı dünyası, merkezdeki varlığını daha da pekiştirerek geri çekilmemekte ve Çin ile birlikte Hindistan ve İran gibi doğu güçlerinin önünü keserek, Nato gibi bir ortak güvenlik örgütü sayesinde, hem Doğu Akdeniz’de hem de Orta Doğu bölgesinde yeni dönemin barış yapılanması oluşturmaya çalışacaktır. Sermaye ve Nato merkezi konumu ile Kıbrıs yeni dönemde dünyanın hem askeri hem de ekonomik  merkezi konumuna getirilecektir. Acaba Kıbrıslılar böylesine yeni bir yapılanmaya hazır mıdırlar? Bu aşamada  Kuzey  Kıbrıs’taki cumhurbaşkanlığı seçimlerini nasıl  değerlendiriyorsunuz? KKTC cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, şimdiye kadar İngiltere ve Türkiye’nin desteklediği adaylar arasında çekişme olurdu. Çünkü, adanın uluslararası tarafları, garantör ülkeler olarak Türkiye ile İngiltere idi. Rumlar güney bölgesinde oldukları için KKTC’nin yönetimi İngiltere ile Türkiye arasındaki ilişkiler sürecinde yönlendirilirdi. Şimdi ise çok farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Bunun da sebebi dünyanın artık çok kutuplu bir döneme girmesidir. ABD’deki İsrail lobisi bu büyük ülkeyi merkeze çekerek kendi planları doğrultusunda yönlendirmesi yüzünden, bugünkü dünya düzeninin patronu konumundaki Atlantik ittifakı ortadan kalkmıştır. Artık İngiltere ile ABD kendi dünya planları doğrultusunda hareket etmekte ve birbirleri ile dünyanın her yerinde rekabete girmektedirler. Bugüne kadar Türkiye karşıtı adayları destekleyen Atlantik ittifakı bu aşamada ayrı adayları desteklemektedir. Kıbrıs ile ilgili hiçbir uluslararası hukuk bağlantısı olmayan ABD, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz ülkeleri üzerinden adaya dolaylı girişler yapmakta ve İngiltere ile uzaklaşarak daha fazla İsrail politikalarına angaje olmaktadır. Birinci tur seçimlerinde İsrail’de,  Avrupa Birliği ve Almanya da ayrı adayları dolaylı olarak desteklemişlerdir. Birinci tur da doğu bölgesinin patronları olarak Çin, Hindistan, Rusya ve İran seçimleri izlemekle yetinmişler ve ikinci aşamada kendi çıkarları doğrultusunda uzlaşma ve destek arayışlarına girmişlerdir. Bugünkü aşamada, ABD-İsrail ikilisinin İngiltere’nin dışında davranarak, Amerika’ya yakın duran adaya destek verecekleri görülmektedir.  ​Batı ittifakının dağılması yüzünden Amerika ile Avrupa’nın da yolları ayrılmış, İngiltere Çin ile yeni bir ortaklığa girerken, ABD Hintli bir kadın senatörü  Hindistan ile yakınlaşma  görüntüsünde yeni başkan yardımcısı adayı olarak belirlemiştir. Kıbrıs, Kapitalist  sistemin merkezi yapılmaya çalışılırken,  hem paranın kurumları olan İsviçre Bankaları hem de bunların güvenliğini sağlayacak batı sisteminin güvenlik örgütü olarak Nato  Kıbrıs’a gelmek  durumunda kalacaktır. Güney Kıbrıs’ta Rusya’nın sağladığı üstünlüğe benzer bir durumu Almanya, Çin ve Fransa gibi ülkeler KKTC’de elde etmeye çalışacaklarından, Kıbrıs başkanlık seçimlerinin ikinci turu yoğun pazarlıklar ve yeni ittifak arayışları içinde geçecektir. ​Başkanlık seçimlerinde ilk kez ABD  ağırlıklı olarak hareket etmektedir. Çünkü, Orta Doğu’daki Büyük İsrail Projesi ABD’deki lobiler tarafından açıkça desteklenmektedir . ​Birinci tur seçimleri kazanan milliyetçi çizgideki adayı, Türkiye desteklemektedir. Söz konusu adayın, normalde ikinci turu da kazanması gerekir. Ne var ki, seçimlerden üçüncü olarak çıkan adayın partisi ile ikinci olarak çıkan adayın partisinin çok yönlü  bölgesel bir ittifaka yönelmeleri, Büyük Orta Doğu projesi çizgisinde gündeme gelince,  ABD ve İsrail desteği ile ilk turda ikinci gelen adayın başkanlığı öne çıkabilmektedir. Bu durumda yıllarca Avrupa Birliği üzerinden yönlendirilmeye çalışılan  KKTC’nin, yeni dönemde Avrupa’dan uzaklaşarak ABD-İsrail ittifakı doğrultusunda kontrol altına alınacağı ve Büyük Orta Doğu görünümlü Büyük İsrail projesinin bir parçası olarak  orta dünya yapılanmasında merkez konumuna getirileceği gibi bir yeni alternatif durum gündeme gelmektedir. İkinci planda kalan İngiltere, Almanya ve doğu bölgesinin büyük devletlerinin siyasal alanda böylesine bir emperyalist plana karşı çıktıkları açıktır . İkinci tur seçimlerinde, genel olarak KKTC’ne nasıl bakılmalıdır? Dünya çok kutuplu bir yapılanmaya doğru sürüklendiği için Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Türkler’de bölünmüş durumdadırlar. Osmanlı bakiyesi ülkelerden olan  Kıbrıs’taki Türklerin durumu bugün Kosova, Bosna, Batı Trakya, Kırım, ve Azerbaycan’daki Türklerin durumuna benzemektedir. Çok uluslu ve kültürlü Başta ABD olmak üzere batının büyük devletlerinin gözlerinin Kıbrıs üzerinde olmasının asıl nedeni bu durumdu.  ​Osmanlı uzantısı bir Türk devleti olarak KKTC Orta Doğu’nun tam ortasında bulunduğundan, İngiltere’nin Yakın Doğu ABD’nin Büyük Orta Doğu, İsrail’in Büyük İsrail, Çin’in Yeni İpekyolu projelerinin  tam ortasında yer almaktadır. Bu yüzden son yılların önemli çekişme merkezi konumuna gelen Kıbrıs’ta ortaya çıkan bu yeni durumun alacağı biçim, tavırları belirleyecek ve KKTC başkanlık seçimleri de bu duruma göre sonuçlanacaktır. Kıbrıs Türkleri başkanlık seçimlerinin ikinci turunda tek değil iki seçime gireceklerdir. Seçim sandıklarında yeni başkan adayı için oy kullanırken Kıbrıs’lı seçmenler önce “kim oldukları?” sorusunu kendilerine sormak ve ona göre oy kullanmak gibi bir durum ile karşı karşıyadırlar. Son zamanlarda Türk kimliğine karşı çıkışlar Türkiye’de gündeme gelirken, Osmanlı uzantısı olan bölgelerdeki Türk toplulukları için de yeni kimlikler oluşturulmaya çalışılmaktadır. Alt kimliklerin ötesinde bir üst kimlik çatısı altında yaşamakta olan ulus devlet vatandaşlarının,  kendi alt kimliklerini yeniden gündeme getirdikleri görülmekte ve bazı eski Osmanlı uzantısı bölgelerde Türk kimliği dışlanarak  Müslüman ya da gayrimüslim kimlikleri üzerinden  hareket edilmektedir. Türkler daha çok Müslüman kimliğinin verdiği destek ile birliklerini pekiştirmeye çalışırlarken, gayrimüslim unsurların tarihten gelen din ve mezhep çatışmalarının etkisiyle hareket ettikleri bir çok yerde gündeme gelmektedir. ​KKTC vatandaşlarının bir kısmının devletin adından “Türk” isminin kaldırılmasını istemektedir. Bu  doğrultuda var olan kuzey bölgesi devletinin adını “Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti “ olarak değiştirilmesi konusunda ısrar ettikleri  zaman zaman gündeme getirilmiştir. İngiltere’nin Yakın Doğu Konfederasyonu, İsrail’in Büyük İsrail İmparatorluğu ya da ABD’nin Büyük Orta Doğu Projeleri gibi  emperyalist bölgesel  projeleri destekliyor görüntüsü vermektedirler. Hukuk’un beşiği olduğunu iddia eden Avrupa Birliği‘de, uluslararası hukuka göre  KKTC’nin  garantörü olan Türkiye’yi dışarıda bırakan Avrupa  Birliği’ne, KKTC’yi  hukuka aykırı biçimde dahil etmeye çalışmaktadır. Avrupa Birliği de bu aşamada kendi adayı ile KKTC’nin başkanlık koltuğunu doldurmanın hesaplarını yapmaktadır. KKTC’nin geleceğini belirleyecek olan başkanlık seçimlerinde KKTC’nin bugünkü bağımsız yapısı ile yoluna bağımsız devam edebilmesi için bu seçimlerde, KKTC’nin bugüne kadar gelmesini sağlayan  Türkiye Cumhuriyeti’nin desteklediği aday, kuzey bölgesinin Türk ülkesi olarak kalması için önemli bir seçenek olarak değerlendirilmelidir.  Kıbrıs artık iki toplumla bir yapıdan çok uluslu bir yapılanmaya doğru sürüklenmektedir. Son dönemlerde  Kıbrıs’ın artan turizm potansiyeli  Kıbrıs adasına doğru bir yerleşme süreci başlatmıştır. Orta Doğu iklimine sahip olan ama Avrupa ayarında bir ülke olarak, Kıbrıs adasının son zamanlarda batılı ülkelerden gelen göç dalgalarına maruz kaldığını görülmektedir . Özellikle Amerikan ve İngiliz pasaportu taşıyanlar ile geleceğin bölgesel yapılanmasında İsrail’i destekleyen lobilerin temsilcisi olan önemli bir miktarda insanın yeni Kıbrıs vatandaşı olarak adaya yerleşmeye yöneldikleri açıkça görülmektedir . Seçimler Kıbrıs ile ilgili tartışmaları tırmandıracağı için adanın batılı ülkeler nezdindeki itibarı daha da yükselecektir. ​Kıbrıs’ta Avrupa Birliği dönemi artık bitmiştir . Hukuka aykırı bir biçimde Avrupa  Birliğine dahil edilen Güney Kıbrıs Rum yönetiminin artık uluslararası hukuka uygun olarak kendine dönmesi ve merkezi coğrafyanın yapılanması noktasında, Kuzey Kıbrıs ile hiçbir bağlantısının kalmadığını görmesi gerekmektedir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bir Hrıstıyan dayanışması içinde Rusya, Fransa ve Amerika ile İngiltere ile olduğu gibi yeni bağlantılar içine girmesi KKTC ile iyice uzaklaşmasına giden yolu açmıştır. Hrıstiyan ülkeler Kıbrıs ile ilgili bir yarış içine girerken , Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Türkmenistan ve Pakistan gibi Türk ve Müslüman ülkeler ile gelecekte yeni ilişkiler geliştirerek, Güney Kıbrıs’ın ötesinde kendine göre yeni bir yol çizecektir. Böylece Kıbrıs adasının güneyi ve kuzeyi ile iki farklı dünyada geleceğe doğru ilerleyecekleri şimdiden ortaya çıkmıştır. Kıbrıs adası yeni dönemde, Pekin-Londra arasında çizilmiş olan ipek yolu üzerinde bir köprü görevini görerek, bulunduğu coğrafya içinde yeni yapılanmalara da  merkezi katkı sağlayarak, barışa hizmet edecektir. Yeni dönemde Kıbrıs artık bir Avrupa sorunu olarak görülmeyecek, ama bir Orta Doğu ya da Doğu Akdeniz sorunu olarak siyasal gündemin en başlarındaki yerini koruyacaktır. PROF. DR. ANIL ÇEÇEN
Ekleme Tarihi: 16 Ekim 2020 - Cuma

“KIBRIS DÜNYANIN MERKEZİ OLUYOR”

​​​​​​​​Cumhurbaşkanlığı seçimine çok az bir zaman kala dünyanın gözü malum Kıbrıs’ta.. Benim ise aklımda durmadan dönüp, duran “dünya siyaseti nereye gidiyor? sorusu.. Bir dönem Başbakanlık İnsan Hakları Üst Kurulu’da birlikte çalışma fırsatı bulduğum, komplo teorisi olarak nitelendirilen bir çok öngörüsünün bir bir gerçekleştiğine tanıklık ettiğim Prof. Dr. Anıl Çeçen’i aradım. Beş yüzü aşkın makalesi yayınlanan, Genel Kamu Hukuku, Siyaset Bilimi, Atatürk, Cumhuriyet Tarihi, Jeopolitik ve Strateji alanlarında   otuza yakın kitabın yazarı Prof.Dr. Anıl Çeçen, halen Ankara Hukuk Fakültesi Genel  Kamu Hukuku Anabilim Dalı Başkanı ve yine aynı fakültenin  Kamu Hukuku bölümü başkanıdır. Ben sordum, değerli zamanını ayırarak, yanıtladı. Noktasına, virgülüne dokunmadan paylaşıyorum..

“KIBRIS DÜNYANIN MERKEZİ OLUYOR”

Doğu Akdeniz’de güncel gelişmeler  giderek artmakta ve bu bölgede son yıllarda başlamış olan gerginlik giderek tırmanmaktadır. Bundan sonraki gelişmeler nasıl bir yönde gelişebilir?

Doğu Akdeniz’deki gelişmeler son yıllarda ortaya çıkan siyasal  gerginliklerin içinde en  etkili olanıdır. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında  ABD’nin orduları ile Körfez Bölgesi’ne gelmesi üzerine savaş başlamış ve bugüne kadar Orta Doğu ülkelerinin çeşitli bölgelerinde yayılmıştır. Geçen yüzyılın birikimi ile bu yüzyılın başlarında çizilen sınırlar üzerinden belirlenen günümüzün Orta Doğu yapılanması, yirminci yüzyılın ikinci yarısında eskimiş ve bunun üzerine İngiliz- Fransız Antlaşması ile kurulmuş olan Orta Doğu devletlerinin varlığı ve haklılığı tartışılmaya başlanmıştır. Birinci Dünya savaşının galibi İngiltere yanına ortağı olan Fransa’yı alarak  hatları ve sınırları çizmiş ve ortaya bugünkü modeli ile bir Orta Doğu haritası çıkmıştır. Bugün bu bölgede yeni tartışma ve gerginliklerin ortaya çıkmasının ana nedeni ikinci dünya savaşı sonrasında  gündeme gelen yeni yapılanmadır. İkinci dünya savaşının galibi olan ABD savaş sonrasında bölgeye gelerek dünyanın merkezi alanında geleceğe dönük bir biçimde kendi projeleri  yönünde yerleşebilmenin yollarını aramıştır.
​İkinci dünya savaşı sonrasında merkezi bölgeye gelen ABD kendi içinde barındırdığı Siyonist lobileri de buraya taşıyarak geleceğin İsrail devletinin kuruluşunu gerçekleştirmiştir. Bu durumda İngiliz-Fransız ortaklığının çizmiş olduğu merkezi alan haritasını ABD ve İsrail beğenmemiş ve giderek  geçmişten gelen bu yapılanmayı bozacak ya da geride bırakacak  çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Son dönemde devam etmekte olan güncel gelişmelerin, ikinci dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan ABD-İsrail ikilisinin yeni bir yapılanma arayışlarından kaynaklandığı açıkça görülmektedir. Bugün  Kıbrıs ile birlikte bütün Doğu Akdeniz Bölgesi’nde ortaya çıkan sıcak olaylar ve çatışmalar, günümüzde var olan dünya konjonktürünün bir sonucudur. Soğuk savaş koşullarında kurulmuş olan bölge düzeni, küreselleşme aşamasına geçilmesiyle birlikte eskimiş ve bu nedenle de dünyanın yeni hegemon güçleri olan ABD-İsrail ikilisinin, buralara gelerek kendi çıkarları doğrultusunda   arayışlara girmelerinin  nedeni olmuştur. ABD bir süper güç olarak dünyaya tam olarak egemen olamayınca, bunun üzerine merkezi alana gelerek buralarda kalıcı bir yapılanmanın yollarını aramaya başlamıştır.
​Dünyanın jeopolitik haritasına bakılırsa Orta Doğu ile Doğu Akdeniz bölgelerinin komşu oldukları ve dünyanın hem batısına hem de doğusuna yönelik bir çizgide ortak bir konuma sahip oldukları açıkça ortaya çıkmaktadır. Küreselleşme aşamasında gündeme getirilen Irak, Suriye, Yemen ve Libya savaşları ABD-İsrail ikilisinin yönlendirmeleri ile birbiri ardı sıra devam etmiş ve geçmişte kurulmuş olan siyasal düzenlerin geride kalmasına yol açmıştır. Son döneme kadar sürdürülen Orta Doğu savaşları bir sonuç vermeyince o zaman bu bölgenin yanıbaşında yer alan Doğu Akdeniz   giderek yeni savaş alanı olarak öne çıkartılmaya çalışılmıştır. Çeşitli bölgelerde var olan enerji kaynakları yeterli olmayınca, Orta Doğu kuyularından sonra bir de Doğu Akdeniz enerji yatakları gündeme gelmiştir. Kıbrıs’ın tam ortasında yer aldığı Doğu Akdeniz bölgesi bir petrol ve doğal gaz yatağı olarak öne çıkarken, enerji kaynaklarına tam anlamıyla egemen olmak isteyen büyük güçler ve enerji şirketleri emperyal devletlerin askeri varlığından yararlanarak ve savaş öncesi dönemde bu alanda her türlü politik girişimlere yönelerek bir çekişme ve çatışma ortamının önünü açmışlardır.

Gerginliğin ısındığı bölgelerde neler oluyor?

Yeryüzündeki petrol ve doğal gaz  kaynaklarına sahip olan emperyalist devletler ve onların ortağı konumundaki tekelci enerji şirketlerinin ellerinde, her türlü bilgi ve teknolojik donanım bulunduğu için bunlar  yer altındaki durumu da iyi bilmekteler ve bu doğrultuda enerji kaynağı olan bölgelere gelerek demir atmaktadırlar. Denizlerde demir atanlar karalarda da enerji depolarının üzerine serilerek buralardan toprak almaya ya da yeni inşaat yöntemleri ile yerleşerek, rakiplerinin gelmelerine engel olmaya çalışmaktadırlar. Gerginliğin ısındığı bölgeler genel olarak petrol ve doğal gaz kaynaklarının bulunduğu alanlar olarak öne çıkmakta ve her türlü çekişmelerin merkezi konumuna doğru sürüklenmektedirler. Gerginliğin ısındığı bölgeler bugün için anlaşmazlığın ortaya çıktığı noktalar olmasına rağmen, buralar geleceğin enerji savaşlarının çatışma alanları olarak dünya gündeminde yer almaya devam edeceklerdir. Doğu Akdeniz’in böylesine bir konuma sürüklenmesi yüzünden, enerji kaynakları peşinde koşan büyük ülkeler ve firmaların hem Kıbrıs’ta hem de Doğu Akdeniz’e kıyısı olan devletlerin topraklarında ya da  kıyılarında  demir atarak yerleşmek için çaba sarf ettikleri göze çarpmaktadır. Bugünün koşullarında gerginliğin ısındığı yerlerin yarının savaş alanları olmaya doğru yöneldikleri anlaşılmaktadır. Bu yüzden bölge devletleri aralarındaki komşuluk ilişkilerini güvence altına alabilmek için, yabancı devletlerin ya da tekelci şirketlerin bu alanda yerleşmesine kesin olarak karşı çıkmaktadırlar.

Gerginliğin kısmen serin ya da soğuk olduğu bölgelerde ne olacak?

Dünya bölgeleri harita üzerinde birbirine bağlı ya da komşuluk biçiminde özel konuma  sahip olan bir  durumdadır. Osmanlı İmparatorluğu sonrasında merkezi alan üzerinde kurulmuş olan otuz civarındaki devlet  hem birbirleriyle  komşu hem de aynı coğrafyanın devamı durumunda oldukları için, gerginliğin kısmen serin ya da soğuk geçtiği yerleri de  ikinci derece gerginlik noktaları olarak görmek mümkündür. Bu nedenle Doğu Akdeniz Bölgesi’nde yer alan ülkeler Orta Doğu’nun komşu ülkeleri ile birlikte bütünsel bir  güvenlik gereksinmesi içinde bulunmaktadırlar. Bu doğrultuda birinci dünya savaşı sonrasında Sadabat Paktı, İkinci dünya savaşı sonrasında  Bağdat Paktı ve yirminci yüzyılın son dönemlerinde de  sosyalist bloka karşı gerekli görülen bir güvenlik şemsiyesi, CENTO adı altında bir merkezi bölge ittifakını tarih sahnesine çıkarmıştır. Bugün de CENTO sonrası dönemde ortaya çıkan güvenlik eksikliğini gidermek üzere Amerikan ordusunun  Central Command adı verilen merkezi bölümünün, Suudi Arabistan toprakları üzerinde kurulu bulunduğu artık gizlenemeyecek derecede gün ışığına çıkmıştır.
​Enerji yataklarının bulunduğu kıymetli arazilerin üzerine emperyalist ülkeler  yerleşirken, bu toprakların sahibi olan bölge devletlerinin kendi arazilerine sahip çıkması ve bu doğrultuda gerekli olan her türlü korunma ve savunma hazırlıklarını tamamlamaları,  bir yaşamsal gereksinim olarak öne çıkmaktadır. Gerginliklerin ve bunun sonucu olan sıcak çatışmaların bütün kıtalar üzerinden merkezi alana yönelmesiyle birlikte, bu ülkelerde geçmişten gelen kamu düzenlerinin bozulduğu ve emperyal  projeler doğrultusunda  yeni yapılanmalara doğru komşu ülkelerin baskı altına alındıkları artık açıkça kesin bir durumdadır. Dünya savaşları sonrasında kurulmuş olan dünya dengelerinin sarsılması üzerine barış antlaşmaları ya da işbirliği protokollarının kesin bağlayıcılıkları ortadan kalkmış, değişen durumlara göre yeniden ele alınan ve değiştirilen barış protokollarının uluslararası alanda eskisinden daha fazla görüldüğü, herkesin farkına vardığı bir günümüz gerçeğidir. Serin ve soğuk ülkelerdeki durum sıcak bölgelerdeki gelişmelere göre yeniden ele alınarak, düzenlenmek durumundadır. Eskisine benzer yeni güvenlik örgütlenmeleri ya da bölge barışının gerçekleştirilmesi gereklidir.

Dünya fokur fokur kaynarken, Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde bulunduğu durumu değerlendirir misiniz?

Sovyetler Birliği varken dünyada bir asıra yakın sürdürülmüş olan soğuk savaş, küreselleşme aşamasına geçiş ile birlikte ortadan kalkmıştır. Bu aşamadan sonra dünyanın süper gücü olarak ABD yeni bir hegemonya arayışına girmiş ve bu doğrultuda Basra Körfezi’ne gelerek,  işgal ve savaş yolları üzerinden merkezi    coğrafyanın tam sahibi olmaya yönelmiştir.  İsrail’in güvenliği gerekçesini kullanarak  önce körfeze daha sonra da Irak ve Suriye gibi iki komşu ülkeye taaruz eden ABD, İsrail’in   yönlendirmesi altında bir çok yolu deneyerek yeni bir dünya düzeni  oluşturmaya yönelmiştir. Yeni dünya düzeni kurabilmek için bütün dünya ülkelerinin üzerine giden ABD, bu nedenle bir çok ülkeden dışlanmıştır. Dengeleyici bir karşıt güç olarak Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine  ABD eski sosyalist ülkelerde yeni yapılanmalara gitmiş ve bunlar üzerinden hegemonyasını pekiştirebilmenin çabası içinde olmuştur. Körfez savaşıyla içine girilen yeni dönemde saldırı ve işgal savaşlarının sayısı fazlasıyla artmış ve Kıbrıs’ın tam ortasında yer aldığı Orta Doğu ve Doğu Akdeniz bölgelerinde de  fazlasıyla etkili olmuştur.
​Türkiye batı blokunun baskıları yüzünden Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasındaki yeni döneme hazırlıksız yakalanmıştır. Bu yüzden de değişen dünya koşullarından ulusal çıkarları doğrultusunda tam olarak yararlanamamıştır. Orta Doğu savaşları zaman içinde Türkiye’yi de baskı altına alınca, zorlu günler yaşamaya başlamış ve batılı müttefikleriyle sürekli olarak bir çok konuda karşı karşıya kalmıştır. Dünya savaşları sonrasınında Türkiye batılı müttefikleri tarafından sürekli olarak yalnız bırakılmıştır. Zamanında sınır  karakolu olarak sosyalist sisteme karşı kullanılmış olan Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk döneminde olduğu gibi yakın komşularıyla bir bölgesel ittifak aramış ve bu doğrultuda bazı girişimlerde bulunmuş ama batılı müttefiklerinin engellemeleri yüzünden yalnızlıktan kurtulamamıştır. Ayrıca yarım yüzyılı aşkın bir süre Avrupa Birliği’ne üye olmak için çaba  gösteren Türkiye Cumhuriyeti  bu girişimde de başarısız olmuş ve batılı devletlerin  Türklere karşı gösterdikleri çifte standartlı tutumlar yüzünden, Türkiye kendisi için yeterli bir güvenceye sahip yeni bir korunma şemsiyesi oluşturamamıştır. Dünyanın her bölgesindeki sıcak çatışmalar barışı tehdit etmiş ve Türkiye’nin de güvencesiz  bir ortama doğru sürüklenmesine yol açmıştır. Türkiye’nin batı destekli kadrolar yüzünden bu aşamada tam bağımsız bir dış politika izleyemediği görülmüştür. Sıcak çatışmaların en fazla Doğu Akdeniz ve bölge ülkeleri üzerinden Türkiye’yi tehdit etmesi de, Türkler için barış yolunu zaman zaman ortadan kaldırmıştır. Dünya siyasal bir kaosa sürüklenirken, Türkiye, yine eskisi gibi güçlü bir devlet olarak direnmiş ve emperyalizme karşı koyarak bölge barışının gerçekleşmesine katkıda bulunmuştur.

ABD seçim sonuçları ne gibi etkiler gösterebilir?

ABD seçimlerinde  Trump ve Biden karşılıklı aday gibi görülüyorlar ama Rusya Trump’ı, Çin de Biden’i destekleyerek, ABD seçimlerini var olan dünya çekişmesinin tam ortasına koymaktadır. Rusya ile paslaşarak üstünlüğünü korumaya çalışan ABD, günümüzde Avrupa ülkeleri ile birlikte Çin’i de karşısına alarak yeni bir dünya hegemonya yapılanması oluşturmaya yönelmektedir. Bir anlamda Trump ulus devletleri savunurken, Biden’da küreselleşme sürecinin yeni temsilcisi olarak ortaya çıkmaktadır. Bugünkü dünya düzeni son yılların hızlı tırmanışından sonra bir durgunluk aşamasına  gelmiştir. Trump’ın kazanmasıyla birlikte Pentagon ve Amerikan derin devletinin yeni dünya düzenini katı kurallara bağlayarak bütün dünya ülkeleri üzerinde baskıları artıracağı konusunda dünya kamuoyunda olumsuz bir beklenti vardır. Trump otoriter bir kişilik olarak Avrupa ve Çin’e karşı ulus devletlerin birlikteliğini öne çıkaracakmış gibi durmaktadır. Trump seçilirse, Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte K.K.T.C’ nde sahip olduğu devlet hakları ile yoluna devam edebilecektir.

Dünyada dengeler değişirken, Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti  ne gibi yeni olaylar ve gelişmeler ile karşı karşıya kalabilir?

Aradan geçen zaman dilimi içinde dünyada dengeler değişirken ve yeni dengeler ortaya çıkarken, bu gibi gelişmeler öncelikli olarak dünyanın orta alanında fazlasıyla etkili olacaktır. Sovyet sonrası dönem için ABD’nin hazırladığı Büyük Orta Doğu Projesi ile birlikte, ABD’nin sırtından bölgeye gelerek devlet olan İsrail’de Büyük İsrail Projesini, Orta Doğu ülkeleri ile birlikte diğer Doğu Akdeniz ülkeleri için de öne sürmektedir. Böylesine emperyal proje dayatmaları bütün bölge ülkelerini parçalanmaya doğru sürüklemektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin böylesine bir dağılma ve çöküş senaryosuna alet olmamak için, Türkiye’nin kurucusu Atatürk’ün izinden giderek yeni bir Merkezi Devletler Topluluğu oluşumunu tıpkı eskiden gündeme getirilen Sadabat Paktı gibi bir ittifakı, Türkiye komşuları ile işbirliği yaparak bütün bölge ülkelerinin çatısı altında toplanacağı yeni bir güvenlik şemsiyesinin kurulmasını sağlamalıdır. Böylesine bir işbirliği kurularak yeni bir örgütlenme ile ortaya çıkılması sayesinde, yeni Sadabat Paktı olarak Merkez Devletler Birliği (MEDEP) adı altında bir Bağdat Paktı ya da bir CENTO girişimi öne çıkarılabilir. Böylece bölge  güvenliğinin sağlanması üzerine Kıbrıs adası da Türkiye ile birlikte bu güvenlik şemsiyesinin altına girerek, emperyalist rekabet savaşlarının kendisini tehdit etmesini önleyebilecektir. Türkiye, Avrupa Birliği’nin içine alınmadığı bu aşamada, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz ülkeleri ile bir araya gelerek emperyalizme karşı dayanışma içine girebilir.
​Yeni dönemde Amerikan seçimleri sonrasında ABD’nin eskisinden farklı  bir savaş süreci başlatması söz konusu olabilir. ABD dünya hegemonyasını korumak üzere Avrupa’nın önünü kesmekte ve Çin’in de ilan ettiği ipek yolunu kapatmaya çalışmaktadır. Avrupa -Amerika, İngiltere-İsrail, Almanya-Rusya devletlerinin çekişmeleri içinde merkezi coğrafyada sıcak çatışmalar ve yeni savaşlar birbiri ardı sıra öne çıkabilir. ABD bu gibi  savaş senaryolarının önünü kesmek üzere  kendisine bağlı olan Nato kuvvetlerini Orta  Doğu ülkelerine gönderebilir. Nato genel merkezi Brüksel’den Lefkoşa’ya, taşınabilir. Bir anlamda Kıbrıs adası Nato gibi emperyalist  bir batı savunma sisteminin eline geçebilir. Bu çizgide hem ABD hem de Fransa adadaki  İngiliz üslerinin yanısıra Kıbrıs’a gelerek yan yana askeri üsler kurmuşlardır. Güney Kıbrıs’ta ise bir Ortadoks dayanışması içinde binlerce Rus şirketi ve işadamı yer aldığı için, Rusya’da onları korumak üzere Suriye sonrasında Güney Kıbrıs’ta yeni bir askeri  üs açabilmenin çabası içinde olmuştur . Dünyanın bugün geldiği noktada Avrupa ve Amerika karşı karşıya gelirken, Avrupa’nın tam ortasında yer alan tarafsızlık adası olarak korunan İsviçre, milliyetçi akımlar yüzünden parçalanabilir ya da zamanla dağılabilir. İşte böylesine bir aşamada dünyanın en büyük bankaları olan İsviçre bankaları üzerinde kavga ve çekişmeler çıkabilir. Bu durumda Nato ile Kıbrıs’ı güvence altına alan ABD, İsviçre Bankalarını da İsrail’in istekleri doğrultusunda Kıbrıs’a taşıyarak, batı kapitalizminin sermaye birikimini Nato’nun  koruması için yepyeni düzenlemeler yapılabilir . İsviçre Bankaları ile birlikte Nato’nun da Kıbrıs adasına gelmesi, Kıbrıs’ı dünyanın yeni ekonomik merkezi konumuna getirecektir. Dünya haritasında  yeryüzünün tam merkezinde yer alan Kıbrıs adası bir uçak gemisi görünümünde  varlığını korurken, jeopolitik merkezi konumunun yanısıra batı hegemonyasının ve de batı sermaye düzeninin  yeni merkezi olarak, tarih sahnesine, farklı bir yapılanma içinde yeniden çıkmaktadır.

 Böylece batı dünyası, merkezdeki varlığını daha da pekiştirerek geri çekilmemekte ve Çin ile birlikte Hindistan ve İran gibi doğu güçlerinin önünü keserek, Nato gibi bir ortak güvenlik örgütü sayesinde, hem Doğu Akdeniz’de hem de Orta Doğu bölgesinde yeni dönemin barış yapılanması oluşturmaya çalışacaktır. Sermaye ve Nato merkezi konumu ile Kıbrıs yeni dönemde dünyanın hem askeri hem de ekonomik  merkezi konumuna getirilecektir. Acaba Kıbrıslılar böylesine yeni bir yapılanmaya hazır mıdırlar?

Bu aşamada  Kuzey  Kıbrıs’taki cumhurbaşkanlığı seçimlerini nasıl  değerlendiriyorsunuz?

KKTC cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, şimdiye kadar İngiltere ve Türkiye’nin desteklediği adaylar arasında çekişme olurdu. Çünkü, adanın uluslararası tarafları, garantör ülkeler olarak Türkiye ile İngiltere idi. Rumlar güney bölgesinde oldukları için KKTC’nin yönetimi İngiltere ile Türkiye arasındaki ilişkiler sürecinde yönlendirilirdi. Şimdi ise çok farklı bir durum ortaya çıkmıştır. Bunun da sebebi dünyanın artık çok kutuplu bir döneme girmesidir. ABD’deki İsrail lobisi bu büyük ülkeyi merkeze çekerek kendi planları doğrultusunda yönlendirmesi yüzünden, bugünkü dünya düzeninin patronu konumundaki Atlantik ittifakı ortadan kalkmıştır. Artık İngiltere ile ABD kendi dünya planları doğrultusunda hareket etmekte ve birbirleri ile dünyanın her yerinde rekabete girmektedirler. Bugüne kadar Türkiye karşıtı adayları destekleyen Atlantik ittifakı bu aşamada ayrı adayları desteklemektedir. Kıbrıs ile ilgili hiçbir uluslararası hukuk bağlantısı olmayan ABD, Orta Doğu ve Doğu Akdeniz ülkeleri üzerinden adaya dolaylı girişler yapmakta ve İngiltere ile uzaklaşarak daha fazla İsrail politikalarına angaje olmaktadır. Birinci tur seçimlerinde İsrail’de,  Avrupa Birliği ve Almanya da ayrı adayları dolaylı olarak desteklemişlerdir. Birinci tur da doğu bölgesinin patronları olarak Çin, Hindistan, Rusya ve İran seçimleri izlemekle yetinmişler ve ikinci aşamada kendi çıkarları doğrultusunda uzlaşma ve destek arayışlarına girmişlerdir. Bugünkü aşamada, ABD-İsrail ikilisinin İngiltere’nin dışında davranarak, Amerika’ya yakın duran adaya destek verecekleri görülmektedir. 
​Batı ittifakının dağılması yüzünden Amerika ile Avrupa’nın da yolları ayrılmış, İngiltere Çin ile yeni bir ortaklığa girerken, ABD Hintli bir kadın senatörü  Hindistan ile yakınlaşma  görüntüsünde yeni başkan yardımcısı adayı olarak belirlemiştir.

Kıbrıs, Kapitalist  sistemin merkezi yapılmaya çalışılırken,  hem paranın kurumları olan İsviçre Bankaları hem de bunların güvenliğini sağlayacak batı sisteminin güvenlik örgütü olarak Nato  Kıbrıs’a gelmek  durumunda kalacaktır. Güney Kıbrıs’ta Rusya’nın sağladığı üstünlüğe benzer bir durumu Almanya, Çin ve Fransa gibi ülkeler KKTC’de elde etmeye çalışacaklarından, Kıbrıs başkanlık seçimlerinin ikinci turu yoğun pazarlıklar ve yeni ittifak arayışları içinde geçecektir. ​Başkanlık seçimlerinde ilk kez ABD  ağırlıklı olarak hareket etmektedir. Çünkü, Orta Doğu’daki Büyük İsrail Projesi ABD’deki lobiler tarafından açıkça desteklenmektedir .
​Birinci tur seçimleri kazanan milliyetçi çizgideki adayı, Türkiye desteklemektedir. Söz konusu adayın, normalde ikinci turu da kazanması gerekir. Ne var ki, seçimlerden üçüncü olarak çıkan adayın partisi ile ikinci olarak çıkan adayın partisinin çok yönlü  bölgesel bir ittifaka yönelmeleri, Büyük Orta Doğu projesi çizgisinde gündeme gelince,  ABD ve İsrail desteği ile ilk turda ikinci gelen adayın başkanlığı öne çıkabilmektedir. Bu durumda yıllarca Avrupa Birliği üzerinden yönlendirilmeye çalışılan  KKTC’nin, yeni dönemde Avrupa’dan uzaklaşarak ABD-İsrail ittifakı doğrultusunda kontrol altına alınacağı ve Büyük Orta Doğu görünümlü Büyük İsrail projesinin bir parçası olarak  orta dünya yapılanmasında merkez konumuna getirileceği gibi bir yeni alternatif durum gündeme gelmektedir. İkinci planda kalan İngiltere, Almanya ve doğu bölgesinin büyük devletlerinin siyasal alanda böylesine bir emperyalist plana karşı çıktıkları açıktır .

İkinci tur seçimlerinde, genel olarak KKTC’ne nasıl bakılmalıdır?

Dünya çok kutuplu bir yapılanmaya doğru sürüklendiği için Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan Türkler’de bölünmüş durumdadırlar. Osmanlı bakiyesi ülkelerden olan  Kıbrıs’taki Türklerin durumu bugün Kosova, Bosna, Batı Trakya, Kırım, ve Azerbaycan’daki Türklerin durumuna benzemektedir. Çok uluslu ve kültürlü Başta ABD olmak üzere batının büyük devletlerinin gözlerinin Kıbrıs üzerinde olmasının asıl nedeni bu durumdu. 
​Osmanlı uzantısı bir Türk devleti olarak KKTC Orta Doğu’nun tam ortasında bulunduğundan, İngiltere’nin Yakın Doğu ABD’nin Büyük Orta Doğu, İsrail’in Büyük İsrail, Çin’in Yeni İpekyolu projelerinin  tam ortasında yer almaktadır. Bu yüzden son yılların önemli çekişme merkezi konumuna gelen Kıbrıs’ta ortaya çıkan bu yeni durumun alacağı biçim, tavırları belirleyecek ve KKTC başkanlık seçimleri de bu duruma göre sonuçlanacaktır. Kıbrıs Türkleri başkanlık seçimlerinin ikinci turunda tek değil iki seçime gireceklerdir. Seçim sandıklarında yeni başkan adayı için oy kullanırken Kıbrıs’lı seçmenler önce “kim oldukları?” sorusunu kendilerine sormak ve ona göre oy kullanmak gibi bir durum ile karşı karşıyadırlar. Son zamanlarda Türk kimliğine karşı çıkışlar Türkiye’de gündeme gelirken, Osmanlı uzantısı olan bölgelerdeki Türk toplulukları için de yeni kimlikler oluşturulmaya çalışılmaktadır. Alt kimliklerin ötesinde bir üst kimlik çatısı altında yaşamakta olan ulus devlet vatandaşlarının,  kendi alt kimliklerini yeniden gündeme getirdikleri görülmekte ve bazı eski Osmanlı uzantısı bölgelerde Türk kimliği dışlanarak  Müslüman ya da gayrimüslim kimlikleri üzerinden  hareket edilmektedir. Türkler daha çok Müslüman kimliğinin verdiği destek ile birliklerini pekiştirmeye çalışırlarken, gayrimüslim unsurların tarihten gelen din ve mezhep çatışmalarının etkisiyle hareket ettikleri bir çok yerde gündeme gelmektedir.
​KKTC vatandaşlarının bir kısmının devletin adından “Türk” isminin kaldırılmasını istemektedir. Bu  doğrultuda var olan kuzey bölgesi devletinin adını “Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti “ olarak değiştirilmesi konusunda ısrar ettikleri  zaman zaman gündeme getirilmiştir. İngiltere’nin Yakın Doğu Konfederasyonu, İsrail’in Büyük İsrail İmparatorluğu ya da ABD’nin Büyük Orta Doğu Projeleri gibi  emperyalist bölgesel  projeleri destekliyor görüntüsü vermektedirler. Hukuk’un beşiği olduğunu iddia eden Avrupa Birliği‘de, uluslararası hukuka göre  KKTC’nin  garantörü olan Türkiye’yi dışarıda bırakan Avrupa  Birliği’ne, KKTC’yi  hukuka aykırı biçimde dahil etmeye çalışmaktadır. Avrupa Birliği de bu aşamada kendi adayı ile KKTC’nin başkanlık koltuğunu doldurmanın hesaplarını yapmaktadır. KKTC’nin geleceğini belirleyecek olan başkanlık seçimlerinde KKTC’nin bugünkü bağımsız yapısı ile yoluna bağımsız devam edebilmesi için bu seçimlerde, KKTC’nin bugüne kadar gelmesini sağlayan  Türkiye Cumhuriyeti’nin desteklediği aday, kuzey bölgesinin Türk ülkesi olarak kalması için önemli bir seçenek olarak değerlendirilmelidir. 
Kıbrıs artık iki toplumla bir yapıdan çok uluslu bir yapılanmaya doğru sürüklenmektedir. Son dönemlerde  Kıbrıs’ın artan turizm potansiyeli  Kıbrıs adasına doğru bir yerleşme süreci başlatmıştır. Orta Doğu iklimine sahip olan ama Avrupa ayarında bir ülke olarak, Kıbrıs adasının son zamanlarda batılı ülkelerden gelen göç dalgalarına maruz kaldığını görülmektedir . Özellikle Amerikan ve İngiliz pasaportu taşıyanlar ile geleceğin bölgesel yapılanmasında İsrail’i destekleyen lobilerin temsilcisi olan önemli bir miktarda insanın yeni Kıbrıs vatandaşı olarak adaya yerleşmeye yöneldikleri açıkça görülmektedir . Seçimler Kıbrıs ile ilgili tartışmaları tırmandıracağı için adanın batılı ülkeler nezdindeki itibarı daha da yükselecektir.
​Kıbrıs’ta Avrupa Birliği dönemi artık bitmiştir . Hukuka aykırı bir biçimde Avrupa  Birliğine dahil edilen Güney Kıbrıs Rum yönetiminin artık uluslararası hukuka uygun olarak kendine dönmesi ve merkezi coğrafyanın yapılanması noktasında, Kuzey Kıbrıs ile hiçbir bağlantısının kalmadığını görmesi gerekmektedir. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi bir Hrıstıyan dayanışması içinde Rusya, Fransa ve Amerika ile İngiltere ile olduğu gibi yeni bağlantılar içine girmesi KKTC ile iyice uzaklaşmasına giden yolu açmıştır. Hrıstiyan ülkeler Kıbrıs ile ilgili bir yarış içine girerken , Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Türkmenistan ve Pakistan gibi Türk ve Müslüman ülkeler ile gelecekte yeni ilişkiler geliştirerek, Güney Kıbrıs’ın ötesinde kendine göre yeni bir yol çizecektir. Böylece Kıbrıs adasının güneyi ve kuzeyi ile iki farklı dünyada geleceğe doğru ilerleyecekleri şimdiden ortaya çıkmıştır. Kıbrıs adası yeni dönemde, Pekin-Londra arasında çizilmiş olan ipek yolu üzerinde bir köprü görevini görerek, bulunduğu coğrafya içinde yeni yapılanmalara da  merkezi katkı sağlayarak, barışa hizmet edecektir. Yeni dönemde Kıbrıs artık bir Avrupa sorunu olarak görülmeyecek, ama bir Orta Doğu ya da Doğu Akdeniz sorunu olarak siyasal gündemin en başlarındaki
yerini koruyacaktır.
PROF. DR. ANIL ÇEÇEN

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zirvekibris.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.