İki gün önce yazdım. Kitlesel depresyon, virüsten daha tehlikeli diye..
Sanıyorum beklediğimizden erken erken geldi.
Dün bir yakınım anlattı. 18 yaşındaki kızı evi her gün sirke ile siliyormuş. Evi dezenfektan doldurmuş. Çalışan anne babayı kapıda sterilize ediyormuş. Bu arada aralıksız ağlayarak.. Bunun gibi yüzlerce örnek var. Mevsim grip mevsimi, hepimiz grip olabiliriz. Ama bu ortamda, grip olduğunda, “ anne ben ölecek miyim?” diye soran çocuklar var. İnsanlar öylesine panik içinde ki; sürecin sokağa çıkma yasağına gideceği korkusuyla marketlerde yaşanılan izdihamı hep birlikte gördük.
Türkiye’de bir kişinin virüsten korunmak için Arap sabunu ile birlikte yoğurt yediği haberi doğrulandı.
Herkes küçük dünyasında, kendi kıyametini yaşıyor. Oysa, büyük kıyamet daha da ürkütücü, çünkü, aslında tüm dünya sınavdan geçiyor.
Sınavı hazırlıklı olanlar kazanır malum.
Biz yine kendi coğrafyamıza dönelim.
Geç alınmış olabilir ama sonuçta açıklandı tedbirler. Kriz masası kuruluyor. Herkes kendi tedbirini alıyor. Ekonomik sistemin unsurları saygıyla bu tedbirlere uyum sağlıyor.
Virüsü olanın da, olmayanın da “ne olacak bu virüsün hali’’ diye düşünmesinin ne virüsün yok edilmesine, ne bize bir faydası olmadığı aşikar.
Virüs kriz masası ile birlikte sürecin sonunda olası bir ekonomik kriz için de kriz masasının oluşturulmaya başlandığını ve tedbirlerin konuşulmaya başlandığını ümit etmek istiyorum.
Unutmayınız;
Dinazorlar artık yok, çünkü değişen dünyaya ayak uyduramadılar. Sivrisinekler ise o dönemde vardı hala da varlar. Çünkü, uyum sağlıyorlar.
Teşbihimi mazur görün zaman sivrisinekler gibi olma zamanı, değişen ve dönüşen koşullara uyum sağlayarak.
Sözün özü; korkunun kokusundan boğulduk, biraz nefes almak için kendinize izin verin. Bu da geçecek, geçen bir sürü şey gibi.