Atakom
Serena
girne belediyse
MERIT
Dilek Orhan
Köşe Yazarı
Dilek Orhan
 

ANLAŞMAK İÇİN AYNI DÜŞÜNMEK GEREKMİYOR

Yeni bir hafta başlarken Kuzey Kıbrıs’ın gündeminde, şu ana kadar başarıyla yürütülen virüs mücadelesinde alınacak yeni kararlar, sayısı 30 u aşan yangınların ciğer yakan tahribatını giderecek önlemler, üzerine karabasan çökmüş özel sektöre nefes aldırılması ve TC ile imzalanan 2020 Ekonomik ve Mali Paket anlaşması var. Benim gündemimde ise anlaşmadan yola çıkarak, anlaşmak için aynı düşünmek gerekmiyor var. Üstüne üstlük bunu kendi özelimden yola çıkarak anlatmak var. İlginizi çekerse, buyurunuz beraber benim geçmişimin bir bölümüne beraber yolculuk yapalım. ‘Vicdanlı, merhametli ol, sana ya da başkasına yapılsın fark etmez haksızlığa karşı dur, adil ol, sana güveniyorum, hayat senin hayatın, kararlar sana ait, hiç bir erkeğe sırtını yaslamadan dimdik ayakta kal’ diyen bir babanın kızı, 1986 yılında Güney Doğu’lu bir ağanın gelini ve oğlunun yoldaşı oldu. İşte tam da bu nokta da nurlarda uyusun kayınpederim Celal Orhan ile benim karşılıklı sınavımız başladı. 4 kişilik çekirdek ailede büyüyen ben, çok kalabalık ortamlarda boğulacak gibi oluyor ve mümkün mertebe bu kalabalıklardan kaçıyordum. Üniversite alışkanlığımla sürekli kot giyiyor, takı takmıyordum. Celal baba ile geçmişten bir diyalog. • Kızım bu pantolon hiç kirlenmiyor mu? Arada bir döpiyes giysen. • Ama ben hep aynı pantolunu giymiyorum ki, renkleri benziyor. Ardından bir servet değerindeki altınlarım çalınır. Bu kez -Kızım hepsi helal maldı. Keşke bir kaçını takaydın, onlar bari kalsaydı. Sonra hamilelik dönemim başladı. Ultrason cihazı henüz Türkiye’ye gelmemiş. Cinsiyeti merak konusu. En .çok Celal baba merak ediyor, çünkü dile getirmese de erkek torun çok istiyor. Sezeyana alınırken ilk gelenlerden biri Celal baba. Ayılıyorum. Kendime geliyorum. O güzel yeşil gözlerinden ışık saçarak bana bakıyor. Biraz zaman geçiyor, soruyorlar. ‘Adı ne olacak?’ Kimsenin haberi yok. Cevaplıyorum. ‘Celal Can’ O yeşil gözler ıslanıyor bir ton açık gözlerin sahibi oğlu ile beraber. Aradan zaman geçiyor, kakalabalıklara karışmayan ben, kim sıkıntıdaysa en önde oluyorum. Bende kendini görüyor. Çünkü, tanıdığım en merhametli insanlardan biriydi. Hayatı boyunca sadece müteahhitlik yapmış. Çok sayıda işçi çalıştırmıştı. Bir tekini, gözü gibi baktığı çocuklarından ayırmamış, onların zor zamanlarında hep yanında olmuştu. Hiç hak yememişti. Yoldaşımın ısınma zamanlarımızda tarafsız dik duruşu sayesinde, Celal baba ile ben apayrı bir boyutta bir iletişim kurmaya başlamıştık. Yoldaşımın ailesinin her bir bireyini çok severim ama Celal babayı hepsinden ayrı sevdim. Kızdığında gök gürlercesine en yüksek tondan bağırır, öfkesi sabun alevi gibi söner, hemen ardından duymaktan bayıldığım coşkulu kahkasını atardı. Ben artık kendi tabiriyle, onun adam gibi geliniydim. Bana damperli kamyon kullanmayı ve o kamyondan odun boşaltmayı öğretti. Evde son derece medeni bir ortam vardı ama ona göre bazı ortamlarda kadın bulunmamalıydı. Kadın oturmayan masalarda, sağ tarafında ki sandalye benimdi. Niye? diye soranlara “benim gelinim adam gibidir” derdi. Şahane bir deliydi. Rakısına meze yapmak için ağaçta kalan son iki kayısıyı almaya ağaca çıkar, birini torunlarına bölüştürür, diğerini meze yapardı. Başbakanlıkta çalıştığım zaman hatırımı sormak için aradığında sesini hiç bir zaman tanıyamazdım. ‘Kızım devletin ağırlığı var, saygı duyacaksın derdi. Atatürk ilkelerinin ve onun partisinin bir neferiydi. Biz artık kayınpeder gelin değil çok iyi iki arkadaştık. Sonra malesef beyin kanaması geçirdi. Zor zamanları başladı. Bana ‘yarım doktor’ der, reçetelere ben bakıp, ‘tamam’ dedikten sonra ilaçlarını içerdi. Ardından komaya girdi ve doktorları yapılacak bir şey yok, evinde daha rahat eder’ dediler. Allah yarım doktora evde onun serumlarını değiştirmeyi nasip etti. Üç gün bekledi, çünkü evlatlarından biri yanımda yoktu. Büyük kızı yetişti. ‘Babam ben geldim’ dedi. Hala düşündükçe tüylerim diken diken olur. Komada ki Celal babanın gözünden bir damla yaş geldi. Kısa bir süre sonra da ruhunu teslim etti. Vefatının üzerinden tam 19 yıl geçti ama ben her gün onu hatırlıyorum. Takı takmayan gelini tabak çanak seviyor diye kupon biriktirerek aldığı mürdüm rengi cam kaplarımı her elime alışımda yukarı bakıp, teşekkür ediyorum, anlaşmak için aynı düşünmeye gerek olmadığını öğrettiği için. Ruhunuz şad olsun Celal baba, sizi hala çok seviyorum. Tekrar edeyim anlaşmak için aynı düşünmek gerekmiyor ama insani değerlerde ortak payda da buluşmak çok anlam ifade ediyor.
Ekleme Tarihi: 27 Mayıs 2020 - Çarşamba

ANLAŞMAK İÇİN AYNI DÜŞÜNMEK GEREKMİYOR

Yeni bir hafta başlarken Kuzey Kıbrıs’ın gündeminde, şu ana kadar başarıyla yürütülen virüs mücadelesinde alınacak yeni kararlar, sayısı 30 u aşan yangınların ciğer yakan tahribatını giderecek önlemler, üzerine karabasan çökmüş özel sektöre nefes aldırılması ve TC ile imzalanan 2020 Ekonomik ve Mali Paket anlaşması var. Benim gündemimde ise anlaşmadan yola çıkarak, anlaşmak için aynı düşünmek gerekmiyor var. Üstüne üstlük bunu kendi özelimden yola çıkarak anlatmak var. İlginizi çekerse, buyurunuz beraber benim geçmişimin bir bölümüne beraber yolculuk yapalım. ‘Vicdanlı, merhametli ol, sana ya da başkasına yapılsın fark etmez haksızlığa karşı dur, adil ol, sana güveniyorum, hayat senin hayatın, kararlar sana ait, hiç bir erkeğe sırtını yaslamadan dimdik ayakta kal’ diyen bir babanın kızı, 1986 yılında Güney Doğu’lu bir ağanın gelini ve oğlunun yoldaşı oldu. İşte tam da bu nokta da nurlarda uyusun kayınpederim Celal Orhan ile benim karşılıklı sınavımız başladı. 4 kişilik çekirdek ailede büyüyen ben, çok kalabalık ortamlarda boğulacak gibi oluyor ve mümkün mertebe bu kalabalıklardan kaçıyordum. Üniversite alışkanlığımla sürekli kot giyiyor, takı takmıyordum. Celal baba ile geçmişten bir diyalog. • Kızım bu pantolon hiç kirlenmiyor mu? Arada bir döpiyes giysen. • Ama ben hep aynı pantolunu giymiyorum ki, renkleri benziyor. Ardından bir servet değerindeki altınlarım çalınır. Bu kez -Kızım hepsi helal maldı. Keşke bir kaçını takaydın, onlar bari kalsaydı. Sonra hamilelik dönemim başladı. Ultrason cihazı henüz Türkiye’ye gelmemiş. Cinsiyeti merak konusu. En .çok Celal baba merak ediyor, çünkü dile getirmese de erkek torun çok istiyor. Sezeyana alınırken ilk gelenlerden biri Celal baba. Ayılıyorum. Kendime geliyorum. O güzel yeşil gözlerinden ışık saçarak bana bakıyor. Biraz zaman geçiyor, soruyorlar. ‘Adı ne olacak?’ Kimsenin haberi yok. Cevaplıyorum. ‘Celal Can’ O yeşil gözler ıslanıyor bir ton açık gözlerin sahibi oğlu ile beraber. Aradan zaman geçiyor, kakalabalıklara karışmayan ben, kim sıkıntıdaysa en önde oluyorum. Bende kendini görüyor. Çünkü, tanıdığım en merhametli insanlardan biriydi. Hayatı boyunca sadece müteahhitlik yapmış. Çok sayıda işçi çalıştırmıştı. Bir tekini, gözü gibi baktığı çocuklarından ayırmamış, onların zor zamanlarında hep yanında olmuştu. Hiç hak yememişti. Yoldaşımın ısınma zamanlarımızda tarafsız dik duruşu sayesinde, Celal baba ile ben apayrı bir boyutta bir iletişim kurmaya başlamıştık. Yoldaşımın ailesinin her bir bireyini çok severim ama Celal babayı hepsinden ayrı sevdim. Kızdığında gök gürlercesine en yüksek tondan bağırır, öfkesi sabun alevi gibi söner, hemen ardından duymaktan bayıldığım coşkulu kahkasını atardı. Ben artık kendi tabiriyle, onun adam gibi geliniydim. Bana damperli kamyon kullanmayı ve o kamyondan odun boşaltmayı öğretti. Evde son derece medeni bir ortam vardı ama ona göre bazı ortamlarda kadın bulunmamalıydı. Kadın oturmayan masalarda, sağ tarafında ki sandalye benimdi. Niye? diye soranlara “benim gelinim adam gibidir” derdi. Şahane bir deliydi. Rakısına meze yapmak için ağaçta kalan son iki kayısıyı almaya ağaca çıkar, birini torunlarına bölüştürür, diğerini meze yapardı. Başbakanlıkta çalıştığım zaman hatırımı sormak için aradığında sesini hiç bir zaman tanıyamazdım. ‘Kızım devletin ağırlığı var, saygı duyacaksın derdi. Atatürk ilkelerinin ve onun partisinin bir neferiydi. Biz artık kayınpeder gelin değil çok iyi iki arkadaştık. Sonra malesef beyin kanaması geçirdi. Zor zamanları başladı. Bana ‘yarım doktor’ der, reçetelere ben bakıp, ‘tamam’ dedikten sonra ilaçlarını içerdi. Ardından komaya girdi ve doktorları yapılacak bir şey yok, evinde daha rahat eder’ dediler. Allah yarım doktora evde onun serumlarını değiştirmeyi nasip etti. Üç gün bekledi, çünkü evlatlarından biri yanımda yoktu. Büyük kızı yetişti. ‘Babam ben geldim’ dedi. Hala düşündükçe tüylerim diken diken olur. Komada ki Celal babanın gözünden bir damla yaş geldi. Kısa bir süre sonra da ruhunu teslim etti. Vefatının üzerinden tam 19 yıl geçti ama ben her gün onu hatırlıyorum. Takı takmayan gelini tabak çanak seviyor diye kupon biriktirerek aldığı mürdüm rengi cam kaplarımı her elime alışımda yukarı bakıp, teşekkür ediyorum, anlaşmak için aynı düşünmeye gerek olmadığını öğrettiği için. Ruhunuz şad olsun Celal baba, sizi hala çok seviyorum. Tekrar edeyim anlaşmak için aynı düşünmek gerekmiyor ama insani değerlerde ortak payda da buluşmak çok anlam ifade ediyor.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zirvekibris.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.