Atakom
Serena
girne belediyse
MERIT
Dilek Orhan
Köşe Yazarı
Dilek Orhan
 

PARTİ KURUYORUM

Eskilerin tabiriyle “kızılca  kıyamet koparken” Kuzey Kıbrıs’ta yine seçim gündemimizde..    Anayasal zorunluluk var ise elbette yapılacak, buna hiç kimsenin söyleyecek sözü olamaz. Bir tek husus var ki; bu konuda herkesin söylecek bir sözü olmalı.. Neyzen Tevfik diyor ki.. “ Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti”.. Yani aynı kadro, aynı seçmen zihniyeti ile yine bir seçime gidilmesi durumunda akıbeti öngörmek hiç de zor değil.. Sonuç olarak, Neyzen Tevfik’in ruhundan özür dileyerek “türkü yine o türkü, sazlarda tel de değişmedi” diyeceğiz.   Bakmayın yazımın başlığına, elbette parti kurmayacağım, ne haddime??   Sadece olup, biteni; hala şaşırmayı nasıl beceriyorsam sessizce izlerken, bugün kendimi "bir parti kursaydım, neler yapardım?" sorusuyla uyandırdım.   YENİ BİR PARTİ KURSAYDIM   Bu uzun soluklu bir süreç olurdu. Alt yapısını hazırlamadan ortaya çıkmazdım.    1. Önce genç beyin avına çıkar, sonra onları ikna ederek, alanlarında uzmanlaşmak üzere gruplar oluştururdum. Gençleri seçerken, iyi ve vicdanlı olmalarını, girişimci ruhu taşımalarını, genel kültür düzeylerini, gelişmeye açık olmalarını ve akıllarının, hırslarının önünde olmasını dikkate alırdım. Bu gençlerin tamamının yer alacağı Parti Gençlik Birimi’ni kurardım ve partilerde KOL adını ortadan kaldırmaya gençlerden başlardım.   2. Parti İçi Eğitim Üst Kurulu kurardım. Tarih, eğitim, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, güvenlik, ulusal ve uluslararası hukuk, savunma, ekonomi, finans,kriz yönetimi, kamu yönetimi, diplomasi, sağlık yönetimi, yerel yönetimler, felsefe, sosyoloji, ahlak, siyasi etik, sosyal medya okur yazarlığı, etkili iletişim, hitabet, kültür, sanat, spor, çevre, iyilik kültürü, takım kültürü, sosyal sorumluluk ve adab- I muaşeret alanlarında; konularında uzman ve deneyimli isimlerden bu kurulda yer almalarını ve geleceğin siyasetçi namzetleri gençleri eğitmelerini istirham ederdim. Bu yapılanma ileride partinin “siyaset akademisi”nin temelini oluştururdu.   3.Parti Tüzüğü ile birlikte “Parti Vicdanı Tüzüğü, MYK ile birlikte PVK (Parti Vicdanı Kurulu) da etkili ve yetkili olurdu. Bu kurulda görev yapmak üzere, eğitimi tamamlanan gençlerden sekiz isim seçer ve başlarına Üst Kurul tarafından önerilecek bir ismi getirirdim. Bu Kurul'dan, Üst Kurul tarafından hazırlanan, Part Vicdanı Tüzüğü" ne bağlı kalmak kaydıyla her bir üyeyi gözlem altına almalarını ve ortak bir sonuç raporu hazırlamalarını isterdim.   4. Parti içi Eğitim Üst Kurulu’ndan  "Milletvekilliği Aday Adaylığı Kriterleri”ni belirlemelerini talep eder, oy birliği ile kabul görmesi şartı ile kriterlere uymayan hiç kimsenin aday adayı olamayacaklarını karara bağlardım.   5. Kadına KOL olmanın kabul ettirilmesi kadar ağır cinsiyet ayrımcılığına son verirdim. Çünkü hem gençlik biriminde, hemde kurulda zaten cinsiyetine bakılmaksızın liyakat esaslı seçimler yapılacağından buna gereksinim kalmazdı.   6. Bu zeminde kurulacak olan bu partide, elbette kadın kotası diye bir açılım asla olamazdı.    7. Parti Tüzüğü, yetkin ellerde, çağın siyaset kültürüne, zihniyet devrimine ve insana, doğaya, çevreye hizmet odaklılığına uygun hazırlanacağı için küçük çıkarların siyaseti belirlemesi diye bir konu söz konusu olmaz, parti içi demokrasi örnek bir şekilde işlerdi.   8. Takım ruhunun hakim olacağı bu partide, Parti Başkanı olduğumu hayal ettiğimde, ben ne yapardım? “En güzel akıl benim aklım" demezdim. Kendimi vaz geçilmez görmezdim. Oturduğum koltuğa tutkuyla bağlanmazdım. Rakiplerimi hep eleştirmek yerine, halk için iyi olanı yaptıklarında onları alkışlardım. Her kul gibi fani olduğumu unutmaz, deryada sadece ve sadece bir damla olduğumun hep farkında olurdum. Övgü ve iltifatlardan çok yapıcı eleştirilere açık olurdu algılarım. Varsayalım bu parti iktidara geldi ve ben Başbakan oldum. Liyakat esasına uymayan tek bir bakan atamaz, atanan bakanlardan da kadrolarını bu esasa uygun olarak belirlemelerini talep ederdim. Sürecin kalıcı olması ve sistemin oturması için sadece bit dönem daha başkanlığa aday olur, sonra kurucu Başkan sıfatımı onurla taşıyarak, sistemin kişilere kaim olmaması ve kendi akışında yol alması için adaylıktan çekilir, altında imzam olan bu yapının sağlıkla işleyişini gururla izler, oturur kitaplarımı yazardım.   9. Partinin adı: DİP (Doğanın ve İnsanın Partisi) Partinin Sloganı: “Dipten sonra zirve” olurdu. Tolstoy’un dediği gibi erken öttüğüm için güneşin doğmasını beklemiyorum elbette; parti kurup, başkan olmayacağıma göre bari gönlümden geçenleri yazayım istedim. Çünkü, siyasetin gerçek anlamının örneklerini görmeye su kadar, hava kadar muhtacız.
Ekleme Tarihi: 08 Aralık 2021 - Çarşamba

PARTİ KURUYORUM

Eskilerin tabiriyle “kızılca  kıyamet koparken” Kuzey Kıbrıs’ta yine seçim gündemimizde.. 

 

Anayasal zorunluluk var ise elbette yapılacak, buna hiç kimsenin söyleyecek sözü olamaz. Bir tek husus var ki; bu konuda herkesin söylecek bir sözü olmalı.. Neyzen Tevfik diyor ki.. “ Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti”..


Yani aynı kadro, aynı seçmen zihniyeti ile yine bir seçime gidilmesi durumunda akıbeti öngörmek hiç de zor değil.. Sonuç olarak, Neyzen Tevfik’in ruhundan özür dileyerek “türkü yine o türkü, sazlarda tel de değişmedi” diyeceğiz.

 

Bakmayın yazımın başlığına, elbette parti kurmayacağım, ne haddime??

 

Sadece olup, biteni; hala şaşırmayı nasıl beceriyorsam sessizce izlerken, bugün kendimi "bir parti kursaydım, neler yapardım?" sorusuyla uyandırdım.

 

YENİ BİR PARTİ KURSAYDIM

 

Bu uzun soluklu bir süreç olurdu. Alt yapısını hazırlamadan ortaya çıkmazdım. 

 

1. Önce genç beyin avına çıkar, sonra onları ikna ederek, alanlarında uzmanlaşmak üzere gruplar oluştururdum. Gençleri seçerken, iyi ve vicdanlı olmalarını, girişimci ruhu taşımalarını, genel kültür düzeylerini, gelişmeye açık olmalarını ve akıllarının, hırslarının önünde olmasını dikkate alırdım. Bu gençlerin tamamının yer alacağı Parti Gençlik Birimi’ni kurardım ve partilerde KOL adını ortadan kaldırmaya gençlerden başlardım.

 

2. Parti İçi Eğitim Üst Kurulu kurardım. Tarih, eğitim, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, güvenlik, ulusal ve uluslararası hukuk, savunma, ekonomi, finans,kriz yönetimi, kamu yönetimi, diplomasi, sağlık yönetimi, yerel yönetimler, felsefe, sosyoloji, ahlak, siyasi etik, sosyal medya okur yazarlığı, etkili iletişim, hitabet, kültür, sanat, spor, çevre, iyilik kültürü, takım kültürü, sosyal sorumluluk ve adab- I muaşeret alanlarında; konularında uzman ve deneyimli isimlerden bu kurulda yer almalarını ve geleceğin siyasetçi namzetleri gençleri eğitmelerini istirham ederdim. Bu yapılanma ileride partinin “siyaset akademisi”nin temelini oluştururdu.

 

3.Parti Tüzüğü ile birlikte “Parti Vicdanı Tüzüğü, MYK ile birlikte PVK (Parti Vicdanı Kurulu) da etkili ve yetkili olurdu. Bu kurulda görev yapmak üzere, eğitimi tamamlanan gençlerden sekiz isim seçer ve başlarına Üst Kurul tarafından önerilecek bir ismi getirirdim. Bu Kurul'dan, Üst Kurul tarafından hazırlanan, Part Vicdanı Tüzüğü" ne bağlı kalmak kaydıyla her bir üyeyi gözlem altına almalarını ve ortak bir sonuç raporu hazırlamalarını isterdim.

 

4. Parti içi Eğitim Üst Kurulu’ndan  "Milletvekilliği Aday Adaylığı Kriterleri”ni belirlemelerini talep eder, oy birliği ile kabul görmesi şartı ile kriterlere uymayan hiç kimsenin aday adayı olamayacaklarını karara bağlardım.

 

5. Kadına KOL olmanın kabul ettirilmesi kadar ağır cinsiyet ayrımcılığına son verirdim. Çünkü hem gençlik biriminde, hemde kurulda zaten cinsiyetine bakılmaksızın liyakat esaslı seçimler yapılacağından buna gereksinim kalmazdı.

 

6. Bu zeminde kurulacak olan bu partide, elbette kadın kotası diye bir açılım asla olamazdı. 

 

7. Parti Tüzüğü, yetkin ellerde, çağın siyaset kültürüne, zihniyet devrimine ve insana, doğaya, çevreye hizmet odaklılığına uygun hazırlanacağı için küçük çıkarların siyaseti belirlemesi diye bir konu söz konusu olmaz, parti içi demokrasi örnek bir şekilde işlerdi.

 

8. Takım ruhunun hakim olacağı bu partide, Parti Başkanı olduğumu hayal ettiğimde, ben ne yapardım? “En güzel akıl benim aklım" demezdim. Kendimi vaz geçilmez görmezdim. Oturduğum koltuğa tutkuyla bağlanmazdım. Rakiplerimi hep eleştirmek yerine, halk için iyi olanı yaptıklarında onları alkışlardım. Her kul gibi fani olduğumu unutmaz, deryada sadece ve sadece bir damla olduğumun hep farkında olurdum. Övgü ve iltifatlardan çok yapıcı eleştirilere açık olurdu algılarım. Varsayalım bu parti iktidara geldi ve ben Başbakan oldum. Liyakat esasına uymayan tek bir bakan atamaz, atanan bakanlardan da kadrolarını bu esasa uygun olarak belirlemelerini talep ederdim. Sürecin kalıcı olması ve sistemin oturması için sadece bit dönem daha başkanlığa aday olur, sonra kurucu Başkan sıfatımı onurla taşıyarak, sistemin kişilere kaim olmaması ve kendi akışında yol alması için adaylıktan çekilir, altında imzam olan bu yapının sağlıkla işleyişini gururla izler, oturur kitaplarımı yazardım.

 

9. Partinin adı: DİP (Doğanın ve İnsanın Partisi)
Partinin Sloganı: “Dipten sonra zirve” olurdu.

Tolstoy’un dediği gibi erken öttüğüm için güneşin doğmasını beklemiyorum elbette; parti kurup, başkan olmayacağıma göre bari gönlümden geçenleri yazayım istedim.

Çünkü, siyasetin gerçek anlamının örneklerini görmeye su kadar, hava kadar muhtacız.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zirvekibris.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.