Atakom
Serena
girne belediyse
MERIT
Dilek Orhan
Köşe Yazarı
Dilek Orhan
 

Bize bir şey olmaz!

Bu yazıyı okuyanların büyük bir bölümü; Dünyanın en büyük nükleer patlaması olan Çernobil'in etkisine maruz kalan ülkelerden birinin Türkiye olduğunu bilirler. Bunu bildikleri gibi o dönemde Türkiye'de bu felaketin ne kadar hafife aldığını da bilirler. Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Rize çayının radyasyondan etkilenmediğini ispat etmek için kameraların karşısında çay içmişti. Allah rahmet eylesin eski bakanın kameralara yansıyan çay içen görüntüsünü izlerken aklımı kaçıracak gibi olmuştum. Henüz 24 yaşımda ilk bebeğime hamileydim ve hormonlu diye tavuk yemiyor, radyasyon kalıntısı olabilir diye yeşil yapraklı hiç bir şey tüketmediğim gibi otçul hayvanların süt, yumurta ve türevi hiç bir besinlerini ağzıma sürmüyordum. Ben “bu bebeği nasıl besleyeceğim derdini çekerken, dönemin bakanı ekranlar karşısında Rize çayı içiyordu. Biz “bize bir şey olmaz” diye diye yol alırken, Avrupa ülkeleri radyasyonlu olduğu gerekçesiyle Türkiye'den fındık alımını durdurdu. Biz o sıralarda, cinsel gücü artırır diye fındık reklamı yapıyorduk. Hollanda Sağlık Bakanlığı, Türk çayında yüksek oranda radyasyon olduğunu açıkladı. Federal Almanya, Türkiye'den alınan 13 ton çayı iade etti. Türk yetkililerin olan biten karşısındaki tavrı ise, bu açıklamaları, "Batı tezgahı" diye nitelemek oldu. Dönemin Çaykur Genel Müdürü bu açıklamayı yapmakla yetinmemiş, "çay kaynatıldığında radyasyonun 5-6 kat düştüğünü" bile iddia etmişti. Türkiye'de Çernobil felaketi sırasında radyasyon seviyesini gösteren sayısal değerler açıklanmadı, halktan gizlendi. Yetkililerin gerekçesi ise panik yaratmamaktı. Ancak uzmanlar bu sınırlı verilerle de bütün bu yaşananların sonucunun, Türkiye'de kanser hastalığının oranında çok ciddi bir şekilde artış olduğu inancında. Uzmanlar, Çernobil'in risklerinin hala devam ettiği uyarısında bulunuyor. Kanser vakaları, Marmara Bölgesi'nde 1986-1987 arası yaklaşık iki kat, Karadeniz'de ise 1995'ten sonra yaklaşık üç kat arttı. Kaynak: CNN TÜRK Peki, 1980 de ortaya çıkan ve Türkiye’de ilk tanının 1985 yılında konduğu AİDS panik dönemini hatırlıyor musunuz??? Benim hafızama mıh gibi kazınan vatandaş röportajları var. Örneğin; - Yakın tarihte Rusya’ya gittiniz mi? - Gittim. - Aids vakaları çok arttı. Korkmuyor musunuz? - Türk’üz biz. Bize bir şey olmaz. Sonra ne mi oldu??? “İlk hastalık ortaya çıktığı 1980 yılından bugüne kadar yaklaşık 39 yıl geçti. Bu süre içerisinde tüm dünyada yaklaşık 78 milyon kişinin HIV nedeniyle hastalandı, bunların 38 milyonu hayatını kaybetti. Günümüzde 37 milyon kişinin HIV'li olduğunun tahmin edildilirken, her yıl yaklaşık 1 Milyon kişi bu hastalıktan hayatını kaybediyor.” HIV Enfeksiyonu Derneği Başkanı Prof. Dr. Fehmi Tabak  Kaynak: AA / 2019 Yıl 2019 Nur topu gibi bir Covid 19 virüsümüz pat diye dünyaya gözlerini Çin’de açtı. Işık hızı ile dünyaya yayıldı. Irk tanımayan bu virüs biz, Türklere de uğramayı ihmal etmedi. Ne yaptık biz??? Acılar ve mutluluklar paylaşılır. Sarılalım, kucaklaşalım, dip dibe oturup sevgimizi birbirimize yayalım. BİZE BİR ŞEY OLMAZ.  Bize bir şey olmadı hakikaten. Sadece bol bol öldük, ölmeyede devam ediyoruz. Günde 10 km koşan, karantina koşullarına birebir uyan eniştem Covid 19 olup, kendi kendilerini “bize bir şey olmaz” diye evlerine kapatan şuursuz Covid 19’lu komşuları yüzünden hayatını kaybetti, 68 yaşında.. Bu acı gerçek, vefatından bir ay sonra çıktı ortaya. Bunun gibi yüzlerce örneği masal dinler gibi dinliyoruz. Vaka sayılarını an be an takip ediyoruz zaten, bir de ben yazmayayım. En çok da can kurtarmak için canla başla çalışanların canlarından olmaları canımızı çok yakıyor. Çünkü, BİZE BİR ŞEY OLMAZ diyenler bu kadar çok olmasa, onlarda bu kadar çok vaka ile uğraşmak zorunda kalmayacaklardı. Gelelim ikinci vatanıma.. Kuzey Kıbrıs’a.. 4 vaka ile 70 gün kapandık. Sonra açıldık. Açılmayı, saçılmak anladık. Mahşer-i kalabalıklarda ne maske ne mesafe, kapalı geçen günlerin acısını çıkardık. “Yönetilemiyoruz” “Denetim yok” diye çığlıklar attık. Çünkü, denetlensek BİZE BİR ŞEY OLMAZDI.. Bilim insanlarının sözlerine kulaklarımızı tıkadık. Çünkü, ABARTIYORLARDI.. Nasıl da abartmadıklarını, her geçen gün artan vaka sayısı ile görmeye başladık umarım..  Ergenlikten itibaren yaşımız kaç olursa olsun, akıl sağlığımız yerinde ise maske, mesafe ve hijyen kadar basit üç önlemi almaktan bu kadar aciz miyiz? Denetimden kastımız her birimizin başında bir polis durması ise yandık ki ne yandık. Gittiğimiz yer her neresi ise göz ucuyla baksak bile korunaksız olduğunu anlayabilecek durumda iken iç içe, kucak kucağa oralarda ne işimiz var? Yine kapanalım, her şey dursun, tamam olunca açılalım. Paşa gönlünüz vatandaş olarak bunu mu istiyor. “Bize bir şey olmaz” zihniyeti değişmediği sürece evrile evrile bizi daha çok uzun süre bırakmayacak yapışkan virüs, bizi daha çokkkkkk yerden yere vurur. Bugün iğneyi kendimize, çuvaldızı başkalarına batırma günümdeyim. Süreç yöneticilerimizin; hayatı genel, yerel, Meclis Başkanlığı, genel başkanlık vs seçimlerinden ibaret sanmalarını, koalisyon ortaklarının her birinin zaman, zemin ve vahamet boyutuna bakmadan ayrı telden çalmalarını, onurundan söyleyemediği için açlıktan bayılanları görmeden, atamaların derdine düşüp, bizi iyice çıkmaza sokmalarını, bu konunun sadece Sağlık Bakanı’nın uhdesinde algılanmasını, açlığın da virüs kadar öldürücü olabileceğini de ayrıca konuşacağız elbette.. “BİZE BİR ŞEY OLMAZ” demeyenler, sizleri tenzih ederim. “BİZE BİR ŞEY OLMAZ” diyenler, biraz akıl, biraz da fikrin arada bir de olsa sizlere de uğramasını dilerim. SÜRECİ YÖNETENLER, siyasi akıbetinizden çok halkın akıbetini merak etmenizi dilerim.
Ekleme Tarihi: 16 Ocak 2021 - Cumartesi

Bize bir şey olmaz!

Bu yazıyı okuyanların büyük bir bölümü; Dünyanın en büyük nükleer patlaması olan Çernobil'in etkisine maruz kalan ülkelerden birinin Türkiye olduğunu bilirler. Bunu bildikleri gibi o dönemde Türkiye'de bu felaketin ne kadar hafife aldığını da bilirler. Dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Rize çayının radyasyondan etkilenmediğini ispat etmek için kameraların karşısında çay içmişti. Allah rahmet eylesin eski bakanın kameralara yansıyan çay içen görüntüsünü izlerken aklımı kaçıracak gibi olmuştum. Henüz 24 yaşımda ilk bebeğime hamileydim ve hormonlu diye tavuk yemiyor, radyasyon kalıntısı olabilir diye yeşil yapraklı hiç bir şey tüketmediğim gibi otçul hayvanların süt, yumurta ve türevi hiç bir besinlerini ağzıma sürmüyordum. Ben “bu bebeği nasıl besleyeceğim derdini çekerken, dönemin bakanı ekranlar karşısında Rize çayı içiyordu.

Biz “bize bir şey olmaz” diye diye yol alırken, Avrupa ülkeleri radyasyonlu olduğu gerekçesiyle Türkiye'den fındık alımını durdurdu. Biz o sıralarda, cinsel gücü artırır diye fındık reklamı yapıyorduk. Hollanda Sağlık Bakanlığı, Türk çayında yüksek oranda radyasyon olduğunu açıkladı. Federal Almanya, Türkiye'den alınan 13 ton çayı iade etti. Türk yetkililerin olan biten karşısındaki tavrı ise, bu açıklamaları, "Batı tezgahı" diye nitelemek oldu. Dönemin Çaykur Genel Müdürü bu açıklamayı yapmakla yetinmemiş, "çay kaynatıldığında radyasyonun 5-6 kat düştüğünü" bile iddia etmişti.
Türkiye'de Çernobil felaketi sırasında radyasyon seviyesini gösteren sayısal değerler açıklanmadı, halktan gizlendi. Yetkililerin gerekçesi ise panik yaratmamaktı.
Ancak uzmanlar bu sınırlı verilerle de bütün bu yaşananların sonucunun, Türkiye'de kanser hastalığının oranında çok ciddi bir şekilde artış olduğu inancında. Uzmanlar, Çernobil'in risklerinin hala devam ettiği uyarısında bulunuyor. Kanser vakaları, Marmara Bölgesi'nde 1986-1987 arası yaklaşık iki kat, Karadeniz'de ise 1995'ten sonra yaklaşık üç kat arttı.
Kaynak: CNN TÜRK

Peki, 1980 de ortaya çıkan ve Türkiye’de ilk tanının 1985 yılında konduğu AİDS panik dönemini hatırlıyor musunuz??? Benim hafızama mıh gibi kazınan vatandaş röportajları var. Örneğin;
- Yakın tarihte Rusya’ya gittiniz mi?
- Gittim.
- Aids vakaları çok arttı. Korkmuyor musunuz?
- Türk’üz biz. Bize bir şey olmaz.
Sonra ne mi oldu???
“İlk hastalık ortaya çıktığı 1980 yılından bugüne kadar yaklaşık 39 yıl geçti. Bu süre içerisinde tüm dünyada yaklaşık 78 milyon kişinin HIV nedeniyle hastalandı, bunların 38 milyonu hayatını kaybetti. Günümüzde 37 milyon kişinin HIV'li olduğunun tahmin edildilirken, her yıl yaklaşık 1 Milyon kişi bu hastalıktan hayatını kaybediyor.”
HIV Enfeksiyonu Derneği Başkanı Prof. Dr. Fehmi Tabak 
Kaynak: AA / 2019

Yıl 2019 Nur topu gibi bir Covid 19 virüsümüz pat diye dünyaya gözlerini Çin’de açtı. Işık hızı ile dünyaya yayıldı. Irk tanımayan bu virüs biz, Türklere de uğramayı ihmal etmedi. Ne yaptık biz??? Acılar ve mutluluklar paylaşılır. Sarılalım, kucaklaşalım, dip dibe oturup sevgimizi birbirimize yayalım. BİZE BİR ŞEY OLMAZ. 
Bize bir şey olmadı hakikaten. Sadece bol bol öldük, ölmeyede devam ediyoruz. Günde 10 km koşan, karantina koşullarına birebir uyan eniştem Covid 19 olup, kendi kendilerini “bize bir şey olmaz” diye evlerine kapatan şuursuz Covid 19’lu komşuları yüzünden hayatını kaybetti, 68 yaşında.. Bu acı gerçek, vefatından bir ay sonra çıktı ortaya. Bunun gibi yüzlerce örneği masal dinler gibi dinliyoruz. Vaka sayılarını an be an takip ediyoruz zaten, bir de ben yazmayayım. En çok da can kurtarmak için canla başla çalışanların canlarından olmaları canımızı çok yakıyor. Çünkü, BİZE BİR ŞEY OLMAZ diyenler bu kadar çok olmasa, onlarda bu kadar çok vaka ile uğraşmak zorunda kalmayacaklardı.

Gelelim ikinci vatanıma.. Kuzey Kıbrıs’a.. 4 vaka ile 70 gün kapandık. Sonra açıldık. Açılmayı, saçılmak anladık. Mahşer-i kalabalıklarda ne maske ne mesafe, kapalı geçen günlerin acısını çıkardık. “Yönetilemiyoruz” “Denetim yok” diye çığlıklar attık. Çünkü, denetlensek BİZE BİR ŞEY OLMAZDI.. Bilim insanlarının sözlerine kulaklarımızı tıkadık. Çünkü, ABARTIYORLARDI.. Nasıl da abartmadıklarını, her geçen gün artan vaka sayısı ile görmeye başladık umarım.. 
Ergenlikten itibaren yaşımız kaç olursa olsun, akıl sağlığımız yerinde ise maske, mesafe ve hijyen kadar basit üç önlemi almaktan bu kadar aciz miyiz? Denetimden kastımız her birimizin başında bir polis durması ise yandık ki ne yandık. Gittiğimiz yer her neresi ise göz ucuyla baksak bile korunaksız olduğunu anlayabilecek durumda iken iç içe, kucak kucağa oralarda ne işimiz var?
Yine kapanalım, her şey dursun, tamam olunca açılalım. Paşa gönlünüz vatandaş olarak bunu mu istiyor. “Bize bir şey olmaz” zihniyeti değişmediği sürece evrile evrile bizi daha çok uzun süre bırakmayacak yapışkan virüs, bizi daha çokkkkkk yerden yere vurur.

Bugün iğneyi kendimize, çuvaldızı başkalarına batırma günümdeyim.

Süreç yöneticilerimizin; hayatı genel, yerel, Meclis Başkanlığı, genel başkanlık vs seçimlerinden ibaret sanmalarını, koalisyon ortaklarının her birinin zaman, zemin ve vahamet boyutuna bakmadan ayrı telden çalmalarını, onurundan söyleyemediği için açlıktan bayılanları görmeden, atamaların derdine düşüp, bizi iyice çıkmaza sokmalarını, bu konunun sadece Sağlık Bakanı’nın uhdesinde algılanmasını, açlığın da virüs kadar öldürücü olabileceğini de ayrıca konuşacağız elbette..

“BİZE BİR ŞEY OLMAZ” demeyenler, sizleri tenzih ederim.
“BİZE BİR ŞEY OLMAZ” diyenler, biraz akıl, biraz da fikrin arada bir de olsa sizlere de uğramasını dilerim.
SÜRECİ YÖNETENLER, siyasi akıbetinizden çok halkın akıbetini merak etmenizi dilerim.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zirvekibris.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.