Atakom
Serena
girne belediyse
MERIT
Dilek Orhan
Köşe Yazarı
Dilek Orhan
 

CANDAN ERCETİN ‘’Verigo’lar olur olmaz oradayım’’

Bugün köşe konuğum, kuşağımın gururu Candan Erçetin. Ben hep 68 kuşağını kıskandım. Toplumsal, siyasal, sanatsal ve kültürel alanlarda onlar ve onların iyi isimleri vardı. Apolitik dönemin hemen başında üniversiteye başlayan 80 kuşağı bizler; kavram karmaşasının ortasında kalakaldık. Bir de baktık ki; yıllar geçtikçe bizim kuşak popüler kültürün esiri, kolaycılığın kapılarını aralar olmuş. İşte tam da bu noktada, bizim kuşaktan bir gururum olsun istedim. Şükür ki oldu.. Beğenmediğini dinleyicisine sunmayan, kibir sendromunun esiri olmayan, en büyük yatırımı kendisine ve insana yapan, doğayı, insanı, çevreyi ve hayvanları önceliğe alan projelere imza atan, atalarının geleneksel kültürünü, günümüze taşımak için çabalayan, istikrarlı çizgisiyle hayatlara güzellik katan eski ama asla eskimeyen dostum Candan Erçetin benim için kuşağımın gururu oldu. Tıpkı son şarkısında söylediği gibi “İYİ Kİ VARSIN” diyerek, ben Kuzey Kıbrıs’tan, değerli arkadaşım Lüleburgaz’dan sosyal medyadan söyleştik. Sohbetimize eşlik için buyurunuz.   Zorunlu olarak, uzun zamandır görüşemiyoruz. Bu güne geleceğim ama senin Kıbrıs’a ilk gelişinin beni çok etkileyen bir öyküsü vardır. Okuyucularımız için bir kez daha anlatır mısın lütfen?   Kıbrıs çıkartması günü Trakya’nın Yunanistan sınırına çok yakın bir kasabasında oturan teyzemlerde yaz tatili misafirliğindeydik. Bütün gece sınıra yığılmak üzere  hareket eden tankların sesini dinledik ve neler olduğunu ancak ertesi gün anladık. Yaşım küçüktü ama ülke meselelerine son derece duyarlı bir ailede yetiştiğim için olayların bilincindeydim, Kıbrıs’ta zulüm gören Türkler kurtulmuştu. Hep  birlikte  çok sevindik, mutlu olduk. Göçmen bir aile olarak “Ayşe’nin tatile çıkması” bizi hep çok duygulandırdı ve gururlandırdı. Dedelerimiz evini barkını bir gün içinde  terketmek zorunda kalmıştı, zulüm ve zorunlu göçün ne demek olduğunu biliyorduk. Sonraki yıllarda Kıbrıs’ta olup bitenleri hep yakından izledik ama ne ailem ne de ben Kıbrıs’ı, Türkiye’de bulunmayan yabancı mallar alışverişleri için (o yıllarda bu çok modaydı) ziyaret etmedik.  Hikayeyi biraz uzattım fakat Kıbrıs’ın benim için ne ifade ettiğini anlatabilmem bakımından önemliydi. Sonuç olarak benim Kıbrıs’a ilk gelişim 19 Temmuz 2000 tarihine denk gelir. Sevgiyle andığım Rauf Dentaş’ın davetiyle Cumhuriyet kutlamalarında şarkı söylemek üzere Kıbrıs’a ilk kez ayak bastım. Uçaktan indim, merdivenin başında bir süre durdum, etrafa, gökyüzüne baktım ve hala  çok sevdiğim aprondaki yürüyüşe başlamak üzere  ilk adımı attım, derin bir nefes aldım ve kafama gayet berrak bir düşünce  yerleşti. Bu havada bana  birşeyler vardı, ben buraya aittim, tam olarak ne olduğunu bilmiyordum ama bu duyguyu doğduğum şehir dışında hiçbir yerde hissetmemiştim. Çok garip bir andı, kimseye birşey söylemeden gülümsedim ve gelecekte nasıl bir bağımız olacağını merak ederek binalara doğru yürüdüm. Yıllar sonra o ilk anki duygumun da etkisiyle Kıbrıs’a ait olmak istedim ve vatandaşlık talebinde bulundum. 2014 yılında Kıbrıs’ta bir köy evi aldım, bahçeme limon ağaçları diktim. Muhteşem dostlarım var. Emine ile oturup(ikimiz yaşıtız) birbirimize  çıkartma günü yaşadıklarımızı anlatyoruz, gözlerimiz doluyor. Kolokas, molehiya, gavcar mantarı pişiriyorum. Şeftali kebabı yemeden içim rahat etmiyor. Zivania içmeyi seviyorum.  Kısacası ben epeydir Kıbrıs’lıyım.   COVİD 19’u bilim insanlarından özür dileyerek, “HOP  VİRÜSÜ” olarak isimlendirdim. Her alanda dengeyi unutan insanlığa “DUR BİRAZ” dedi diye düşünüyorum. Sen bu süreci nasıl değerlendiriyorsun?   Evet, yaşadığımız dönem insanlığa bir “dur” dedi. Hepimizi alışkankanlıklarımızdan sıyırdı, başka türlü bir yaşam da olabileceğini gösterdi, kendimizi ve hayatı temize çekecek bol bol vaktimiz oldu ama bunu, adına her ne diyeceksek bu virus mü yaptı yoksa başka bir simülasyonun içine mi girdik bilmiyorum. Açıkçası ilk günden beri beni pek korkutmadı çünkü salgınlar insanlık tarihi boyunca hep olmuş, olacak da; korunmanın yolları belli, bu şartları yerine getirerek sosyal ve ekonomik hayatı sürdürebilirdik diye düşünüyorum. Bu nedenle, 3 ay hayatı tamamen durdurmak da, sonra hiçbirşey olmamışcasına davranmak doğru muydu diye zaman zaman sorguluyorum. Sen yıllardır doğaya ve insane saygılı bir yaşam sürüyorsun. Bunların ötesinde, bu süreç, “bireysel anlamda neleri fark ettirdi?   Öze dönmek uzun zamandır kafamı meşgul eden bir konu. Kendime yetecek kadar tarım yapmak, dünya devletlerinin politikalarıyla dayatılan GDO’lu tohumlar yerine atalarımızın beslendiği gibi beslenmeye çalışmak tutkum oldu. Karantina sürecini 600 nüfuslu bir köyde geçirdim.  Bol bol yürüyüş yaptım, tohumlarımı gözden geçirdim, ektim, fide yaptım, ayırıp büyümelerini izledim. Şimdi yavaş yavaş mahsül toplamaya başladım, bir sonraki aşama onları kış için saklama hazırlıkları olacak. Tabii kii bu konuyu geliştirmek için önceye nazaran çok daha fazla vakit buldum. Şaşalı ofisler, büyük bütçeli organizasyonlar yerine bu dönem herkes evinde kendi alanında üretime devam etti. Sen de evinden keyifle izlediğim videolarını paylaştın. Bu süreci anlatabilir misin?   Okulların tatil edilmesi ve iş hayatının eve taşınması süreci başlar başlamaz şarkı söylemeyi evde nasıl sürdürebileceğimi düşündüm ve aklıma dijital iletişim kanalları geldi. Yıllardır şarkı söylüyorum, tabii ki mesleğim olduğu için karşılığında para kazanıyorum ama yaptığım iş sadece para için yapılacak bir iş değil. Şarkı söylerken beni esas mutlu eden şey dinleyenlerle birbirimize soyut anlamda dokunmamız. Bu dokunuşa devam etmeyi denedim ve gördüm ki aynı mekanda olmamız ilk koşul değil. Ben mutlu oldum, ilgiden anladığım kadarıyla dinleyenler de oldu. Birbirimize güç verdik, uzaktan da olsa duygularımızı harekete geçirdik ve birbirimizi iyileştirdik. Konserler başlayana kadar aralıksız devam etmeyi planlıyorum, sonrasında ne olacağını şimdilik düşünmüyorum .   Şu anda sonunu hiç bir şekilde tahmin edemeyeceğimiz bir filmin içinde gibiyiz.  Sen bu filmin senaristi olsan, filmin sonrası için neler söylerdin?   Herşey değişti, biraz  sert ve ani oldu ama değişti.  Bu kurgu bilim filmin sonunda  değişimi kabul edip adapte olanlar hayatta kalacak. ELBETTE’nin binlerce insanın koro olarak sana eşlik ettiğine tanıklık eden bir dinleyicin olarak, güncelliğini hala koruduğuna inanıyorum. Bu dönemde yine büyülü bir güçle bizleri saracak bir şarkı beklemeli miyim senden?   Tabii ki böyle bir söz veremiyorum, “Elbette” yi yazarken de kimlere nasıl dokunacağını hesaplamamıştım. Şarkı yazmaya devam ediyorum ama büyülü etkileri olur mu olmaz mı bilemem. Bazen de yazdıklarım  zamansız oluyor ve fikir  o anda tam benimsenemiyor, 2 yıl önce “değişiyoruz” demiştim biraz erken olmuş J bakalım bu dönemde neler çıkacak ben de merak ediyorum.     Ayırdığın zaman için teşekkürlerimle, Kuzey Kıbrıs’ta çok sayıda olan sevenlerine bir mesajın var mı?   Kıbrıs’ı çok özledim, havasını,  saf, temiz, güzel dostlukları, inşallah “verigo”lar olur olmaz ordayım.  
Ekleme Tarihi: 05 Ağustos 2020 - Çarşamba

CANDAN ERCETİN ‘’Verigo’lar olur olmaz oradayım’’

Bugün köşe konuğum, kuşağımın gururu Candan Erçetin.
Ben hep 68 kuşağını kıskandım. Toplumsal, siyasal, sanatsal ve kültürel alanlarda onlar ve onların iyi isimleri vardı. Apolitik dönemin hemen başında üniversiteye başlayan 80 kuşağı bizler; kavram karmaşasının ortasında kalakaldık. Bir de baktık ki; yıllar geçtikçe bizim kuşak popüler kültürün esiri, kolaycılığın kapılarını aralar olmuş. İşte tam da bu noktada, bizim kuşaktan bir gururum olsun istedim. Şükür ki oldu.. Beğenmediğini dinleyicisine sunmayan, kibir sendromunun esiri olmayan, en büyük yatırımı kendisine ve insana yapan, doğayı, insanı, çevreyi ve hayvanları önceliğe alan projelere imza atan, atalarının geleneksel kültürünü, günümüze taşımak için çabalayan, istikrarlı çizgisiyle hayatlara güzellik katan eski ama asla eskimeyen dostum Candan Erçetin benim için kuşağımın gururu oldu. Tıpkı son şarkısında söylediği gibi “İYİ Kİ VARSIN” diyerek, ben Kuzey Kıbrıs’tan, değerli arkadaşım Lüleburgaz’dan sosyal medyadan söyleştik. Sohbetimize eşlik için buyurunuz.

 

Zorunlu olarak, uzun zamandır görüşemiyoruz. Bu güne geleceğim ama senin Kıbrıs’a ilk gelişinin beni çok etkileyen bir öyküsü vardır. Okuyucularımız için bir kez daha anlatır mısın lütfen?

 

Kıbrıs çıkartması günü Trakya’nın Yunanistan sınırına çok yakın bir kasabasında oturan teyzemlerde yaz tatili misafirliğindeydik. Bütün gece sınıra yığılmak üzere  hareket eden tankların sesini dinledik ve neler olduğunu ancak ertesi gün anladık. Yaşım küçüktü ama ülke meselelerine son derece duyarlı bir ailede yetiştiğim için olayların bilincindeydim, Kıbrıs’ta zulüm gören Türkler kurtulmuştu. Hep  birlikte  çok sevindik, mutlu olduk. Göçmen bir aile olarak “Ayşe’nin tatile çıkması” bizi hep çok duygulandırdı ve gururlandırdı. Dedelerimiz evini barkını bir gün içinde  terketmek zorunda kalmıştı, zulüm ve zorunlu göçün ne demek olduğunu biliyorduk. Sonraki yıllarda Kıbrıs’ta olup bitenleri hep yakından izledik ama ne ailem ne de ben Kıbrıs’ı, Türkiye’de bulunmayan yabancı mallar alışverişleri için (o yıllarda bu çok modaydı) ziyaret etmedik.  Hikayeyi biraz uzattım fakat Kıbrıs’ın benim için ne ifade ettiğini anlatabilmem bakımından önemliydi. Sonuç olarak benim Kıbrıs’a ilk gelişim 19 Temmuz 2000 tarihine denk gelir. Sevgiyle andığım Rauf Dentaş’ın davetiyle Cumhuriyet kutlamalarında şarkı söylemek üzere Kıbrıs’a ilk kez ayak bastım. Uçaktan indim, merdivenin başında bir süre durdum, etrafa, gökyüzüne baktım ve hala  çok sevdiğim aprondaki yürüyüşe başlamak üzere  ilk adımı attım, derin bir nefes aldım ve kafama gayet berrak bir düşünce  yerleşti. Bu havada bana  birşeyler vardı, ben buraya aittim, tam olarak ne olduğunu bilmiyordum ama bu duyguyu doğduğum şehir dışında hiçbir yerde hissetmemiştim. Çok garip bir andı, kimseye birşey söylemeden gülümsedim ve gelecekte nasıl bir bağımız olacağını merak ederek binalara doğru yürüdüm. Yıllar sonra o ilk anki duygumun da etkisiyle Kıbrıs’a ait olmak istedim ve vatandaşlık talebinde bulundum. 2014 yılında Kıbrıs’ta bir köy evi aldım, bahçeme limon ağaçları diktim. Muhteşem dostlarım var. Emine ile oturup(ikimiz yaşıtız) birbirimize  çıkartma günü yaşadıklarımızı anlatyoruz, gözlerimiz doluyor. Kolokas, molehiya, gavcar mantarı pişiriyorum. Şeftali kebabı yemeden içim rahat etmiyor. Zivania içmeyi seviyorum.  Kısacası ben epeydir Kıbrıs’lıyım.

 

COVİD 19’u bilim insanlarından özür dileyerek, “HOP  VİRÜSÜ” olarak isimlendirdim. Her alanda dengeyi unutan insanlığa “DUR BİRAZ” dedi diye düşünüyorum. Sen bu süreci nasıl değerlendiriyorsun?

 

Evet, yaşadığımız dönem insanlığa bir “dur” dedi. Hepimizi alışkankanlıklarımızdan sıyırdı, başka türlü bir yaşam da olabileceğini gösterdi, kendimizi ve hayatı temize çekecek bol bol vaktimiz oldu ama bunu, adına her ne diyeceksek bu virus mü yaptı yoksa başka bir simülasyonun içine mi girdik bilmiyorum. Açıkçası ilk günden beri beni pek korkutmadı çünkü salgınlar insanlık tarihi boyunca hep olmuş, olacak da; korunmanın yolları belli, bu şartları yerine getirerek sosyal ve ekonomik hayatı sürdürebilirdik diye düşünüyorum. Bu nedenle, 3 ay hayatı tamamen durdurmak da, sonra hiçbirşey olmamışcasına davranmak doğru muydu diye zaman zaman sorguluyorum.


Sen yıllardır doğaya ve insane saygılı bir yaşam sürüyorsun. Bunların ötesinde, bu süreç, “bireysel anlamda neleri fark ettirdi?

 

Öze dönmek uzun zamandır kafamı meşgul eden bir konu. Kendime yetecek kadar tarım yapmak, dünya devletlerinin politikalarıyla dayatılan GDO’lu tohumlar yerine atalarımızın beslendiği gibi beslenmeye çalışmak tutkum oldu. Karantina sürecini 600 nüfuslu bir köyde geçirdim.  Bol bol yürüyüş yaptım, tohumlarımı gözden geçirdim, ektim, fide yaptım, ayırıp büyümelerini izledim. Şimdi yavaş yavaş mahsül toplamaya başladım, bir sonraki aşama onları kış için saklama hazırlıkları olacak. Tabii kii bu konuyu geliştirmek için önceye nazaran çok daha fazla vakit buldum.


Şaşalı ofisler, büyük bütçeli organizasyonlar yerine bu dönem herkes evinde kendi alanında üretime devam etti. Sen de evinden keyifle izlediğim videolarını paylaştın. Bu süreci anlatabilir misin?

 

Okulların tatil edilmesi ve iş hayatının eve taşınması süreci başlar başlamaz şarkı söylemeyi evde nasıl sürdürebileceğimi düşündüm ve aklıma dijital iletişim kanalları geldi. Yıllardır şarkı söylüyorum, tabii ki mesleğim olduğu için karşılığında para kazanıyorum ama yaptığım iş sadece para için yapılacak bir iş değil. Şarkı söylerken beni esas mutlu eden şey dinleyenlerle birbirimize soyut anlamda dokunmamız. Bu dokunuşa devam etmeyi denedim ve gördüm ki aynı mekanda olmamız ilk koşul değil. Ben mutlu oldum, ilgiden anladığım kadarıyla dinleyenler de oldu. Birbirimize güç verdik, uzaktan da olsa duygularımızı harekete geçirdik ve birbirimizi iyileştirdik. Konserler başlayana kadar aralıksız devam etmeyi planlıyorum, sonrasında ne olacağını şimdilik düşünmüyorum .

 

Şu anda sonunu hiç bir şekilde tahmin edemeyeceğimiz bir filmin içinde gibiyiz.  Sen bu filmin senaristi olsan, filmin sonrası için neler söylerdin?

 

Herşey değişti, biraz  sert ve ani oldu ama değişti.  Bu kurgu bilim filmin sonunda  değişimi kabul edip adapte olanlar hayatta kalacak.


ELBETTE’nin binlerce insanın koro olarak sana eşlik ettiğine tanıklık eden bir dinleyicin olarak, güncelliğini hala koruduğuna inanıyorum. Bu dönemde yine büyülü bir güçle bizleri saracak bir şarkı beklemeli miyim senden?

 

Tabii ki böyle bir söz veremiyorum, “Elbette” yi yazarken de kimlere nasıl dokunacağını hesaplamamıştım. Şarkı yazmaya devam ediyorum ama büyülü etkileri olur mu olmaz mı bilemem. Bazen de yazdıklarım  zamansız oluyor ve fikir  o anda tam benimsenemiyor, 2 yıl önce “değişiyoruz” demiştim biraz erken olmuş J bakalım bu dönemde neler çıkacak ben de merak ediyorum.

 

 

Ayırdığın zaman için teşekkürlerimle, Kuzey Kıbrıs’ta çok sayıda olan sevenlerine bir mesajın var mı?

 

Kıbrıs’ı çok özledim, havasını,  saf, temiz, güzel dostlukları, inşallah “verigo”lar olur olmaz ordayım.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zirvekibris.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.