Atakom
Serena
girne belediyse
MERIT
Dilek Orhan
Köşe Yazarı
Dilek Orhan
 

“Hiç bir bilgi yeni değildir”

Adını duymak ve okumaktan çok sıkıldığım için adını anmayacağım malum virüs, kitlesel olarak yayılmaya başladığından ve tedbir için evlerde oturmaya başladığımızdan beri ben hep aynı sorunun cevabını arıyorum. “Ne öğretmeye çalışıyor bu süreç?” Bugün MÖ 399’da ölen antik çağ filozofu Socrates’in, öğrencisi Platon’un aktarımı ile tarihi kayıtlara geçen üç cümlesi ile uyandım. “Hiç bir bilgi yeni değildir” “Endişelerden kurtulmanın, en kesin çözümü bir gün başına geleceğini bilmektir.” “Size bir şey öğretemem, sadece düşündürebilirim.” İlkinden başlayalım. Yeni bilgi olarak algılayıp, tedbir adına evimizde uyguladığımız yöntemler bizim evde çocukluğumda da vardı. Biz; babam, kardeşim ve ben, sokaktan gelince, annem üstümüzü girişte çıkartır, mümkünse yıkanma, değilse kısmı beden temizliklerimizi yapmayı şart koşardı. Sonra ev kıyafetlerimizi giyer, oturma odamıza geçerdik. O odaya misafir alınmazdı. Hijyenin adı o zaman “şart” tı. Şarta çok dikkat edilirdi. Mevsimsiz sebze ve meyve tüketilmez, özel günler dışında dışarıda yemek yenmezdi. Evde hep sağlıklı ve annemin elinden çıkma taze yemek yenirdi. Bu tedbirler ışığında boş zamanlarımızda bol bol sokakta oynamak, bisiklete binmek, ağaçlara çıkmak serbestti. Yaz mevsimlerinde şimdilerde siesta denilen öğle uykularımız zorunluydu. Uyuyamanlar, kitap okurdu ama dinlenmek zorunluydu. Eve gelen misafirler, ayakkabılarını çıkarır, beraberlerinde getirdikleri kendi ayakkabı ve terliklerini giyerdi. Evdeki terliklerimiz şahsa aitti ve başkasına verilmezdi. Misafirler oturduktan sonra o zamanların ilk seramonisi ellerine kolonya dökmekti. Şimdilerdeki gibi bol kimyasallı deterjan ve temizlik ürünleri olmadığı için temizlikte ve çamaşırda Arap sabunu, beyaz sabun, çamaşır suyu, çivit ve soda kullanılırdı. Evde toz bulunmamalıydı. Dip köşe toz alınır, ev düzenli olarak havalandırılır ve çamaşırlar yıkanmadan önce çırpılır, tozları temizlenirdi. Naylon poşetler yoktu. Alışverişe filelerle çıkılır, paketli ürünler kese kağıdında alınırdı. Bu bilgiler şu anda yapmamız gerekenleri düşününce ne kadar tanıdık değil mi? Annem kendi düzenini belli tüketim unsurlarını ve teknolojinin sunduğu fırsatları değerlendirerek, halen sürdürüyor, annesinden öğrendiği gibi. Ben bir anne olarak, çalışmam, zaman azlığı, kolaya kaçmayı seçmem nedeniyle bu öğretilerin bir çoğunu uygulayamadım. Çıkardığım ilk ders: “Titre, kendine gel ve özüne dön.” Şimdilerde pek moda ve hepimizin bu modayı çok sevdik. Olumlu düşün, evrene olumlu mesaj gönder, kaygı geliştirme, ne düşünürsen başına gelir, iyi düşün. Bu da mı yeni bilgi şimdi, MÖ söylenmişken. Şimdilerde felaket tellallığı yapanları, virüs kadar tehlikeli ve hızla yayılan kaygılarını etrafa saçanları gördükçe hep bu sözü düşünüyorum. Çıkardığım ikinci ders; bol bol depresyon deneyimimden sonra bu konuda epey yol almışım, yolum da bana göre doğru.. O zaman bu yolculuğa böyle devam, bana “Pollyanna” “Romantik” “ Bu çağ için fazla iyisin” diyenleri duymadan. Bugüne kadar yazılarımın tümünü önce kendime yazdım, kimseye bir şey öğretme gibi kibre kapılmadan, hayat gibi bir baş öğretmenimiz olduğunu unutmadan. Çıkardığım üçüncü ders; Düşünmek insanı hem çok sağlıklı hem de çok hasta edebilir. Faydalı şeyler düşünmeye devam. “Dünya bu güne kadar böyle bir felaket görmedi” diyenlerimiz var ise tarihe veba salgını olarak geçen döneme ait yazıları okumalarını tavsiye ederim. Dünya neler gördü, neler. Değişen ve dönüşen dünyada gördüklerimiz de çağlardaki değişime dönüşüme uygun olarak değişiyor diye düşünüyorum sadece. Ben yine bu yazıyı da önce kendime yazdım, aydınlıkta kalmanız dileğimle sizlerle paylaşıyorum.
Ekleme Tarihi: 20 Mart 2020 - Cuma

“Hiç bir bilgi yeni değildir”

Adını duymak ve okumaktan çok sıkıldığım için adını anmayacağım malum virüs, kitlesel olarak yayılmaya başladığından ve tedbir için evlerde oturmaya başladığımızdan beri ben hep aynı sorunun cevabını arıyorum. “Ne öğretmeye çalışıyor bu süreç?” Bugün MÖ 399’da ölen antik çağ filozofu Socrates’in, öğrencisi Platon’un aktarımı ile tarihi kayıtlara geçen üç cümlesi ile uyandım. “Hiç bir bilgi yeni değildir” “Endişelerden kurtulmanın, en kesin çözümü bir gün başına geleceğini bilmektir.” “Size bir şey öğretemem, sadece düşündürebilirim.” İlkinden başlayalım. Yeni bilgi olarak algılayıp, tedbir adına evimizde uyguladığımız yöntemler bizim evde çocukluğumda da vardı. Biz; babam, kardeşim ve ben, sokaktan gelince, annem üstümüzü girişte çıkartır, mümkünse yıkanma, değilse kısmı beden temizliklerimizi yapmayı şart koşardı. Sonra ev kıyafetlerimizi giyer, oturma odamıza geçerdik. O odaya misafir alınmazdı. Hijyenin adı o zaman “şart” tı. Şarta çok dikkat edilirdi. Mevsimsiz sebze ve meyve tüketilmez, özel günler dışında dışarıda yemek yenmezdi. Evde hep sağlıklı ve annemin elinden çıkma taze yemek yenirdi. Bu tedbirler ışığında boş zamanlarımızda bol bol sokakta oynamak, bisiklete binmek, ağaçlara çıkmak serbestti. Yaz mevsimlerinde şimdilerde siesta denilen öğle uykularımız zorunluydu. Uyuyamanlar, kitap okurdu ama dinlenmek zorunluydu. Eve gelen misafirler, ayakkabılarını çıkarır, beraberlerinde getirdikleri kendi ayakkabı ve terliklerini giyerdi. Evdeki terliklerimiz şahsa aitti ve başkasına verilmezdi. Misafirler oturduktan sonra o zamanların ilk seramonisi ellerine kolonya dökmekti. Şimdilerdeki gibi bol kimyasallı deterjan ve temizlik ürünleri olmadığı için temizlikte ve çamaşırda Arap sabunu, beyaz sabun, çamaşır suyu, çivit ve soda kullanılırdı. Evde toz bulunmamalıydı. Dip köşe toz alınır, ev düzenli olarak havalandırılır ve çamaşırlar yıkanmadan önce çırpılır, tozları temizlenirdi. Naylon poşetler yoktu. Alışverişe filelerle çıkılır, paketli ürünler kese kağıdında alınırdı. Bu bilgiler şu anda yapmamız gerekenleri düşününce ne kadar tanıdık değil mi? Annem kendi düzenini belli tüketim unsurlarını ve teknolojinin sunduğu fırsatları değerlendirerek, halen sürdürüyor, annesinden öğrendiği gibi. Ben bir anne olarak, çalışmam, zaman azlığı, kolaya kaçmayı seçmem nedeniyle bu öğretilerin bir çoğunu uygulayamadım. Çıkardığım ilk ders: “Titre, kendine gel ve özüne dön.” Şimdilerde pek moda ve hepimizin bu modayı çok sevdik. Olumlu düşün, evrene olumlu mesaj gönder, kaygı geliştirme, ne düşünürsen başına gelir, iyi düşün. Bu da mı yeni bilgi şimdi, MÖ söylenmişken. Şimdilerde felaket tellallığı yapanları, virüs kadar tehlikeli ve hızla yayılan kaygılarını etrafa saçanları gördükçe hep bu sözü düşünüyorum. Çıkardığım ikinci ders; bol bol depresyon deneyimimden sonra bu konuda epey yol almışım, yolum da bana göre doğru.. O zaman bu yolculuğa böyle devam, bana “Pollyanna” “Romantik” “ Bu çağ için fazla iyisin” diyenleri duymadan. Bugüne kadar yazılarımın tümünü önce kendime yazdım, kimseye bir şey öğretme gibi kibre kapılmadan, hayat gibi bir baş öğretmenimiz olduğunu unutmadan. Çıkardığım üçüncü ders; Düşünmek insanı hem çok sağlıklı hem de çok hasta edebilir. Faydalı şeyler düşünmeye devam. “Dünya bu güne kadar böyle bir felaket görmedi” diyenlerimiz var ise tarihe veba salgını olarak geçen döneme ait yazıları okumalarını tavsiye ederim. Dünya neler gördü, neler. Değişen ve dönüşen dünyada gördüklerimiz de çağlardaki değişime dönüşüme uygun olarak değişiyor diye düşünüyorum sadece. Ben yine bu yazıyı da önce kendime yazdım, aydınlıkta kalmanız dileğimle sizlerle paylaşıyorum.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zirvekibris.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.