Atakom
Serena
girne belediyse
MERIT
Dilek Orhan
Köşe Yazarı
Dilek Orhan
 

KARI KOCA ARASINA GİRİLMEZ

Eski bir atasözüdür. “Karı koca arasına girilmez.” Bu bakış açısına göre karı koca et ile tırnak gibidir. Pek çok örneklerini görürüz. Karı koca parçalanır, boşanma noktasına gelir. Taraflar,  yakın gördüklerine, bu noktaya gelmelerindeki sorunları tek taraflı anlatır. Dinleyenlerin çoğu, anlatılanlardan o kadar etkilenir ki diğer tarafa ağıza  alınmayacak laflar eder ve “boşan, bunun için değmez” der. Kimileri ise sükunet telkin eder, anlatan o anda çok öfkelenir ve “sen beni anlamıyorsun” der. Günler geçer, karı koca barışır, yine et ile tırnak gibi olur. Her ikisi de olumsuz yorumları mıh gibi aklına kazımıştır. Oturur, “ onlar” dediklerinin, neler anlattığını konuşurlar ve onları hayatlarından çıkarırlar. Sükunet telkin edenler kıymetli olur. Çünkü, temel aile yapısında taraflar birbirlerine ağır sözler sarf edebilirler ama bu hakkı başkasına tanımazlar. Günün sonunda aşılması güç olan sorunlar yaşanırken, bir kendileri bir de aileleri vardır. Bu örnekleme şimdinin şip şak aile evlilik ilişkileri için değil, uzun soluklu ilişkiler için geçerlidir, hele de ortak çocukları varsa. Bu tarz söylemlerin hiç yaşanmadığı aileler de vardır. Bu aileler de yine bir atasözünden yola çıkarlar. “Kol kırılır, yen içinde kalır.” Bu yaklaşım ile aile bağları çok anlamlanır. Ben bazı ilişkileri ilk örnekteki karı koca ilişkisine benzetirim ortak çocuğu olan şikayete yüksek meyil taşıyan karı kocalar gibi.. Bu ilişkilerde ortak çocuğun adı ortak çıkarlardır. Hissedilen duygu doğal olarak aşk değil, menfaatler devam ettiği sürece devam edecek yapay sevgidir. Haydi affınıza sığınarak benzetmelerime başlayayım.  Aday seçmen ilişkisi: Adayların seçmen ile iletişim kurması için elinde tek enstrümanı vardır, vaadler. Seçmenin bağı ise şahsi menfaatlerinin karşılanması umudu. Bu bireysel kısmıdır işin bir de toplumsal kısmı vardır bu iletişimin. Orada da toplumsal vaadler ve toplumsal çıkarlar girer devreye. Gün gelir aday seçilir, hatta partisi tek başına iktidar olur. Beklenti yüksektir. Vaadler ve beklentilerden ortaya çıkan çocuk ortada kalmıştır. Seçenler başlar “elim kırılsaydı da oy vermeseydim.” Daha da ileri gider “oyum haram olsun” derler. Onlar bunları derken, A, B, C kişileri çok daha ağır yorumlarla derdini paylaşırlar. Tam o anda bir sihirli dokunuş olur. Beklenti karşılanır. Muhabbet bağı yeniden kurulur. Bizimkiler mutludur ve gider seçtiği adaya “A,B, C senin için bunları, bunları söyledi sakın güvenme onlara” der. Siyasetçiler de sonuçta insandır ve duyguları vardır. Duygularını ameliyatla aldırmadıkları için onlar da öfkelenir, korkar hatta ağlar. Ama  yıllar içinde siyaset doğası gereği onlara duygularını ötelemeyi öğretmiştir, seçmene aşık olmadıkları gibi nefret de etmezler. Çünkü, hep ortada bir gün ortak bir çocuk yani menfaat olasılığı söz konusudur. Oysa ki adaylar sadece tutabilecekleri sözleri verseler, seçmen toplumsal menfaatleri, kişisel çıkarlarının üzerinde tutsalar bu hayat estetiğini bozan eğilimler hiç yaşanmayacak, sessiz çoğunluğun kafası allak bullak olmayacaktır. Hükümet, muhalefet ilişkisine gelince; muhalefet adı üstünde elbette eleştirecek. Ancak, öyle eleştiri bombardımanı başlar ki bir gün kendileri iktidara geldiğinde aynı yaklaşımları sergileyeceklerini ve belki de o anda hükümette olan parti ile koalisyon kurmaları gerekeceğini göz ardı ederek. Oysa ki hükümet eden parti, kendi içinde bölünse, parçalansa bile bir aile formatında oluşmuştur ve koalisyon kurulduğunda o eleştiriler hiç unutulmaz, sadece susulur. Ortak çocuk yani koalisyon ortadan kalkınca, diller çözülür. Muhalefette iken sıralanan eleştirilerin bir bir yapıldığını görmek aklı selim sahibi toplum bireylerine “el insaf” dedirtir.  Ülkeler arası ilişkiler: Buradaki ilişki de diğerlerinden farklı değildir. Lord Palmerston olarak bilinen, asıl adı ile Henry John Temple, izlediği saldırgan dış politika ve “İngiltere"nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır." sözü ile tarihe geçmiştir. Dünya ülkelerindeki çıkar döngülerini iyi bildiğiniz için yazmaya gerek görmüyorum. Ancak, TC ve KKTC ilişkisini de bu bağlamda kısaca değerlendirmek isterim. Yüzlerce yıllık derin bir geçmişe sahip bu ilişki, pek çok değerlendirmede yine eski bir atasözünü hatırlatır bana “sap ile samanı karıştırmak” Bu atasözünü doğrulayan en temel gerçeğim her iki ülkede, günün hükümetleri ile ülkelerin eş tutulması, buna göre söylem ve eylem geliştirilmesidir. İki ülkenin çocukları yani ortak çıkarlar bazen şekli değişse de hep aynı kalmış, bu gidişle de aynı kalmaya devam edecektir. Asırlık ağaçları koruduğumuz gibi bu ilişkiyi de korumak, “kol kırılır, yen içinde kalır” demek çok yapıcı bir yaklaşım olacaktır. Her iki ülkenin vatandaşı olmaktan gurur duyduğum kadar her iki ülke yetkili veya yetkisiz insanlarının zaman zaman sarf ettiği sözlerden bir o kadar esef duyuyorum ve yine bir atasözünü hatırlıyorum “ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun.” Bu ilişkileri hükümet- medya,  hükümet- ekonomi sektörleri, ortaklıklar da dahil sınırsız çoğaltabiliriz. Türk usulü oynamaya çekinen yeni gelinler gibi “yerim dar” demiyorum. Gerçekten yazabileceğim yer sınırlı. Gerisini gözünün emeğini esirgemeden okuyanların hayal gücüne bırakıyorum. Sözün özü; “sistem hasta” diyerek tanı koyup, tedavi etmezsek, günümüzün en büyük ihtiyacı zihniyet devrimini gerçekleştiremezsek, geçici çıkarların esiri olarak bol bol havanda su dövmeye devam ederiz. Sahiciliğin, gerçekçiliğin, laubalilikten uzak samimiyetin hakim olduğu, sistem hastalıklarının tedavi edildiği ve şahsi çıkarların siyaseti belirlemeyeceği günleri görebilme umudumla sağlıkla kalın.
Ekleme Tarihi: 31 Mayıs 2020 - Pazar

KARI KOCA ARASINA GİRİLMEZ

Eski bir atasözüdür. “Karı koca arasına girilmez.” Bu bakış açısına göre karı koca et ile tırnak gibidir. Pek çok örneklerini görürüz. Karı koca parçalanır, boşanma noktasına gelir. Taraflar,  yakın gördüklerine, bu noktaya gelmelerindeki sorunları tek taraflı anlatır. Dinleyenlerin çoğu, anlatılanlardan o kadar etkilenir ki diğer tarafa ağıza  alınmayacak laflar eder ve “boşan, bunun için değmez” der. Kimileri ise sükunet telkin eder, anlatan o anda çok öfkelenir ve “sen beni anlamıyorsun” der. Günler geçer, karı koca barışır, yine et ile tırnak gibi olur. Her ikisi de olumsuz yorumları mıh gibi aklına kazımıştır. Oturur, “ onlar” dediklerinin, neler anlattığını konuşurlar ve onları hayatlarından çıkarırlar. Sükunet telkin edenler kıymetli olur. Çünkü, temel aile yapısında taraflar birbirlerine ağır sözler sarf edebilirler ama bu hakkı başkasına tanımazlar. Günün sonunda aşılması güç olan sorunlar yaşanırken, bir kendileri bir de aileleri vardır. Bu örnekleme şimdinin şip şak aile evlilik ilişkileri için değil, uzun soluklu ilişkiler için geçerlidir, hele de ortak çocukları varsa. Bu tarz söylemlerin hiç yaşanmadığı aileler de vardır. Bu aileler de yine bir atasözünden yola çıkarlar. “Kol kırılır, yen içinde kalır.” Bu yaklaşım ile aile bağları çok anlamlanır.

Ben bazı ilişkileri ilk örnekteki karı koca ilişkisine benzetirim ortak çocuğu olan şikayete yüksek meyil taşıyan karı kocalar gibi.. Bu ilişkilerde ortak çocuğun adı ortak çıkarlardır. Hissedilen duygu doğal olarak aşk değil, menfaatler devam ettiği sürece devam edecek yapay sevgidir.

Haydi affınıza sığınarak benzetmelerime başlayayım. 

Aday seçmen ilişkisi: Adayların seçmen ile iletişim kurması için elinde tek enstrümanı vardır, vaadler. Seçmenin bağı ise şahsi menfaatlerinin karşılanması umudu. Bu bireysel kısmıdır işin bir de toplumsal kısmı vardır bu iletişimin. Orada da toplumsal vaadler ve toplumsal çıkarlar girer devreye. Gün gelir aday seçilir, hatta partisi tek başına iktidar olur. Beklenti yüksektir. Vaadler ve beklentilerden ortaya çıkan çocuk ortada kalmıştır. Seçenler başlar “elim kırılsaydı da oy vermeseydim.” Daha da ileri gider “oyum haram olsun” derler. Onlar bunları derken, A, B, C kişileri çok daha ağır yorumlarla derdini paylaşırlar. Tam o anda bir sihirli dokunuş olur. Beklenti karşılanır. Muhabbet bağı yeniden kurulur. Bizimkiler mutludur ve gider seçtiği adaya “A,B, C senin için bunları, bunları söyledi sakın güvenme onlara” der. Siyasetçiler de sonuçta insandır ve duyguları vardır. Duygularını ameliyatla aldırmadıkları için onlar da öfkelenir, korkar hatta ağlar. Ama  yıllar içinde siyaset doğası gereği onlara duygularını ötelemeyi öğretmiştir, seçmene aşık olmadıkları gibi nefret de etmezler. Çünkü, hep ortada bir gün ortak bir çocuk yani menfaat olasılığı söz konusudur. Oysa ki adaylar sadece tutabilecekleri sözleri verseler, seçmen toplumsal menfaatleri, kişisel çıkarlarının üzerinde tutsalar bu hayat estetiğini bozan eğilimler hiç yaşanmayacak, sessiz çoğunluğun kafası allak bullak olmayacaktır.

Hükümet, muhalefet ilişkisine gelince; muhalefet adı üstünde elbette eleştirecek. Ancak, öyle eleştiri bombardımanı başlar ki bir gün kendileri iktidara geldiğinde aynı yaklaşımları sergileyeceklerini ve belki de o anda hükümette olan parti ile koalisyon kurmaları gerekeceğini göz ardı ederek. Oysa ki hükümet eden parti, kendi içinde bölünse, parçalansa bile bir aile formatında oluşmuştur ve koalisyon kurulduğunda o eleştiriler hiç unutulmaz, sadece susulur. Ortak çocuk yani koalisyon ortadan kalkınca, diller çözülür. Muhalefette iken sıralanan eleştirilerin bir bir yapıldığını görmek aklı selim sahibi toplum bireylerine “el insaf” dedirtir. 
Ülkeler arası ilişkiler: Buradaki ilişki de diğerlerinden farklı değildir. Lord Palmerston olarak bilinen, asıl adı ile Henry John Temple, izlediği saldırgan dış politika ve “İngiltere"nin ebedi dost ve düşmanları yoktur, değişmez çıkarları vardır." sözü ile tarihe geçmiştir. Dünya ülkelerindeki çıkar döngülerini iyi bildiğiniz için yazmaya gerek görmüyorum. Ancak, TC ve KKTC ilişkisini de bu bağlamda kısaca değerlendirmek isterim. Yüzlerce yıllık derin bir geçmişe sahip bu ilişki, pek çok değerlendirmede yine eski bir atasözünü hatırlatır bana “sap ile samanı karıştırmak” Bu atasözünü doğrulayan en temel gerçeğim her iki ülkede, günün hükümetleri ile ülkelerin eş tutulması, buna göre söylem ve eylem geliştirilmesidir. İki ülkenin çocukları yani ortak çıkarlar bazen şekli değişse de hep aynı kalmış, bu gidişle de aynı kalmaya devam edecektir. Asırlık ağaçları koruduğumuz gibi bu ilişkiyi de korumak, “kol kırılır, yen içinde kalır” demek çok yapıcı bir yaklaşım olacaktır. Her iki ülkenin vatandaşı olmaktan gurur duyduğum kadar her iki ülke yetkili veya yetkisiz insanlarının zaman zaman sarf ettiği sözlerden bir o kadar esef duyuyorum ve yine bir atasözünü hatırlıyorum “ağzınızdan çıkanı kulağınız duysun.”
Bu ilişkileri hükümet- medya,  hükümet- ekonomi sektörleri, ortaklıklar da dahil sınırsız çoğaltabiliriz. Türk usulü oynamaya çekinen yeni gelinler gibi “yerim dar” demiyorum. Gerçekten yazabileceğim yer sınırlı. Gerisini gözünün emeğini esirgemeden okuyanların hayal gücüne bırakıyorum.
Sözün özü; “sistem hasta” diyerek tanı koyup, tedavi etmezsek, günümüzün en büyük ihtiyacı zihniyet devrimini gerçekleştiremezsek, geçici çıkarların esiri olarak bol bol havanda su dövmeye devam ederiz.
Sahiciliğin, gerçekçiliğin, laubalilikten uzak samimiyetin hakim olduğu, sistem hastalıklarının tedavi edildiği ve şahsi çıkarların siyaseti belirlemeyeceği günleri görebilme umudumla sağlıkla kalın.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zirvekibris.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.