Atakom
Serena
girne belediyse
MERIT
Dilek Orhan
Köşe Yazarı
Dilek Orhan
 

‘SALGININ ÇARESİ İZOLASYONDUR.. O KADAR..’

Bugün Zirve Kıbrıs’taki köşemin konuğu Nazım  Beratlı. İz bırakarak taşıdığı birden fazla şapkası var. Tıp Doktoru, Tarihçi, Yazar, Gazeteci, Araştırmacı ve Sağlık Yönetimi Doçenti. COVİD 19 ile ilgili basında  yazı yazan ilk gazeteci. Tarih 5 Şubat 2020. Bu tarihten sonra da çok sayıda yazı yazdı ve belki de en çok şu cümleyi tekrarladı. “Salgının çaresi izolasyondur.. O kadar...”  Benim de yazılarımda çok sık tekrarladığım bir atasözü var. “Ağaca değil, ormana bakın”..Ormana bakmak için, ben sordum, zaman ayırdı,  kendine has ile üslubu cevapladı. Teşekkür ederim.  Salgında tek çözüm olarak ortaya koyduğunuz izolasyonun bilimsel tanımı nedir?  Bulaşkan bir hastalığın bulaşmasının önüne geçmenin ilk koşulu, insanlar arası teması kesme ya da seyreltmedir. Bu konuda bırakın şimdiyi; Hadis-i Şerif vardır; yani o zaman bile bilinen bir gerçekti. Tıbbın üç kurucu babasından biri olan İbni Sina'nın  kitaplarında yazdıkları vardır ki hiç tartışılacak, konuşulacak bir yanı yoktur.. Daha yeni  bir Rus filmi gördüm, İbn-i Sina hakkında... Hazret “ Salgın olan yere gidilmez.  Salgın esnasında Cuma namazını da evde kılınız, toplanmayınız” diyordu... El Kanun Fit Tıp, on cilddir meraklısı bakabilir...  İzolasyonun gerçek anlamda sonuç vermesi için planlama nasıl olmalıdır?  Planlaması nasıl olmalıdır? Bakın bu covid 19 için konuşalım: Kuluçka Dönemi 2-14 gün... Hastalandıktan sonra taburcu edilmesi ya da hastanın vefatı için de geçen süre 2/3 hafta. ‘Bugün karantinaya’ başladım derseniz, demek ki o günden evvelki 14 gün içine bulaşanları tespit edeceksiniz. Başladığınızdan itibaren ilk 14 gün, başladığınız gün bulaşmış olanları tespit ve tedavi etmiş oluyorsunuz. Düzgün uygularsanız... Bizde bir yığın sebep yaratılıp, sokaklar dolduruluyor. Yukarıdaki hesapa ilk temiz topluma ulaşacağınız gün; 21. gündür. 28 gün yaparsanız, kesin sonuca ulaşmış olursunuz.  Çok az ve sıfır yerel vaka ile 14 Mart 2020’de ve ağır seyreden çok sayıda vaka ve maalesef ölümlerin olduğu bir dönemde 5 Şubat 2021’de yeniden kapandık.  Geneli kapsamasa da bir kesimde vahim bir umarsızlık var. Bu konuda bir değerlendirme yapabilir misiniz?  Bizim halkımızda, 1974 sonrasında gelişen bir hayli olumsuz özellikten bir tanesi de bazılarımızın, ana rahmine düşümüş olmakla mutlak gerçeğin de sahibi olduğu zehabıdır. Ne varsa gerçek, o kendisi biliyordur. Neyi bilmiyorsa, o da yoktur... Virüse inanmaz, çünkü hayatında böyle bir virüs hikâyesi hiç duymadıydı. Önlemini de ciddiye almaz, çünkü sokakta dolanmak istiyordur. Ne var ki ikna olmaya zaman yok! Ölüyorsun. Kalkıp "vay be yanılmışım" demeye zaman yok...  Şimdi bakın, başından beri bir hayli "resmi" hata da yapıldı. Misal, işin başında "maskeye gerek yok" dediler. Ben üniversiteye maskeli gittim, bana güldüler. Örneğin, bu damlacık enfeksiyonu ile bulaşıyor, 90! 10 da temas yolu ile bulaşıyor, "MMH" dediler. Sanki hepsi de eşitmiş gibi, millet kolonya dökünüp, korunduğunu zannetti. Diğer yandan "gençlere bir şey olmaz" dediler, olanca sorumusuz genç ayvaz, sokaklarda gezindi, hala da geziniyor. Olimpiyat şampiyonları ölüyor. "Fitnısçılar" ekmek paraları için sokak sokak yürümeyi teşvik ediyorlar. " Sağlık için yürüyüş"! Akciğerleriniz düz ete dönüştükten sonra ha adaleniz güçlü ha değil! Ne fark eder... Geçen gün bir yazınızda okudum: " Panik çıkmasın" diye... Panik çıksın! Niye çıkmasın ki! Ölüm geliyor... Çıkacaksa, çıkacak... Yalanlarla aldatmak daha mı hayırlı? O ‘bize bir şey olmaz’ başlıklı yazınızdaki çay içen bakan gibi... Ben o sırda Rize'de idim... ‘Paniğe kapılıp kurtulacağınıza, korkmayın huzur içinde ölün’ mü diyelim?    “Panik yapın” çağrınızı nasıl okumalıyım? Panik virüs kadar hızlı yayılırsa, akıbetten kaygılıyım açıkçası..  Yani henüz 15 ölü verdik ( bir ölüm haberi de bu söyleşi yapılırken geldi) ve ‘bizim evden kimse ölmedi’ diye bize birşey olmaz zanneden aymazlık, yalnız bizde değildir. Geçen yıl bir İtalyan doktor, ‘her sokaktan bir hasta çıkması bize yetmedi, her evden bir ölü çıkınca ciddiye aldık’ dediydi... Şimdiden korkup da biraz rezillik etmek, her evden bir ölü çıkmasından evlâdır...  Tüm dünyaya ışık hızı ile yayılmasının sebepleri nedir? Bu sebeplerden biri pek çok ülkede uygulanan “sürü bağışıklığı” politikası olabilir mi?  Boris Johnson’un danışmanı açıkladı ki onlar başlangıçta 20 bin ölü vereceklerini hesap etmişler. Milyon pound zarar mı? 20 bin ölü mü? ‘20 bin ölü “el verir”, tamamdır, demişler. Ama namussuz virüs, 106 bin götürünce, oy kaybedecekler diye korktular, “sorry” dediler... Görüntüsünü sosyal medyada yayınladım, Sürü Bağışıklığı meselesi, budur.  Normal hayatta, her ölen 3 yaşlıya karşılık bir de genç ölüyor mu? Bu hastalığın dökümü budur. Yaşlı zaten ölüme yakın, tabii ki daha kolay gidecek.. Olimpiyat şampiyonları ölüyor... Bizim Yedidalga köyünden, Londra’da ölen 25 yaşında kızımız var...  En basit tanımıyla mutasyon nedir? Mutasyon sürecinde şimdi karşımızda nasıl bir virüs var?  Virüsün kendini değiştirerek direnç kazanması demektir. Ki her virüste ve her salgında da vardır; grip dahil... Mutasyona da etkili aşı olursunuz, sorun biter. Ya da her türü için her yıl yeni baştan aşılanırsınız...Sorun gene biter...  Aşı konusunu açmadan önce, sağlık yönetimi doçenti olarak süreç yönetimini değerlendirir misiniz?  Yani ben şunu da anlayamıyorum: Tıp herhalde en basit bilim dalı değildir. Ortlama insan, bütün tıbbi bilgiye ulaşmaya çalışıyor. E anlayamazsınız ki... Biyokimya, viroloji, seroloji, immonoloji, mikrobiyoloji, epidemiyoloji bilmeden anlayamazsınız ki... O bakımdan ya bir tıp fakültesi bitirececeksiniz veya bilenleri dinleceyeksiniz... Süreç yönetimi, korkunç bir cehaletle yapıldı. Sağlık Bakanlığı kendi personeline bile "Bu nedir?" konulu bir eğitim çalışması yapmadı... Halka yapılan açıklamalar da bu konuda çok deneyimi olmayan sayın bakanın tekeline alınarak, komik komik açıklamalar yapıldı. Siyasiler ‘bu işten en çok oyla nasıl çıkarım’ hevesine kapıldılar. İş insanlarımızın bazıları (ben onlara ongarılmışlar demeyi tercih ediyorum) "krizi fırsata çevirelim” diye normal insanın söylemekten utanacağı lâflar etmekten utanmıyorlar. Mevcut yasa bunun nasıl yönetileceğini emrettiği halde onu bile uygulamadılar henüz... Normalde önce asıl önlem alınır; kapanılır... Sonra da kapanmanın yan ekilerine karşı önlemler alınır. Burada insanlarımızın bir kesimi de önlemler için ne diyor? ‘Kapanmayalım. AMA kapanıp da zarara uğramışız gibi de ödenelim’. ‘Dünya batıyorken, biz fırsat bu fırsat, Türkiye'yi ütüp, ongarılalım’... (Kıbrıs’'ta “köşe dönmek” denmez, böyle denir.)  Dün sosyal medyada genetik ve mikrobiyoloji profesörü Erol Baysal’ın aşı ile ilgili son noktayı koyan ve hepimizi aydınlatan yazısını paylaştınız ve “işte bilimsel açıklama böyle olur” diye yorumunuzu eklediniz? Aşı ile ilgili bir değerlendirme de sizden alabilir miyim?  Herkes her konuda konuşmaya kendini mezun görüyor! Oysa bu gibi durumlarda halk sağlığına zarar verecek lâfları ettirilmez... Bilmeyenin konuşması, dünyanın her tarafında yasaktır... Bakın İngiltere'de bir kadın gezip gezip yalan haber yapıyordu. İngiliz hükümeti, hastanelere girişini yasakladı! Hasta da olsa... Fikir özgürlüğü değil yani bu...Demokrasi de değil...  Bakın aşı -70 drece santigratta muhafaza edilir ve çıkarıldı mı kullanılmazsa bozulur... Bizim aşı ihtiyacımız hem AB'ye hem de Türkiye'ye bildirildi: 400 bin doz... AB bize 2 bin doz gönderdi. Türkiye de 500 bin doz tahsis ettiğini bildirdi. Ama bizim depolama kapasitemiz 20 bin dozluk. Onun için 20 bin, 20 bin geliyor, harcanmadan yenisini koyacak depomuz yok -70 derecede koruyacak. Zaten olsa da bu aşı kampanyası bitince ne yapacaksınız? Turşu da kurulmaz içince! Onun için her hafta bir ambulans uçakla 20 bin geliyor. Daha 460 bin doz alacağımız var...  Hangi aşıyı olalım konusunda hem mRNA aşısını bulan Prof. Uğur Şahin hocanın, hem de bizim Genetik Profesörümüz Erol Baysal hocanın açıklamalarını tavsiye ederim okunsunlar. Ben de 11 Ocak'tan beri " İlk hangisini bulursanız onu yaptırın" diye çağrı yapıp durmaktayım.  Bu konuda bile politik ve ekonomik çıkar hesaparı ile konuşanları ciddiye almayın...  Sürece beden sağlığımızı koruyarak  uyumlanmamız için hem sağlık yönetimi doçenti hem de bir tıp doktoru olarak neler önerirsiniz?  Önce yönetenlere bir reçete vereyim:  1. Bilimsel süre kapanırsınız.  2. Belediyeler ve emekli sağlık çalışanlarını da çağırır, bütün ahaliyi aşılarsınızi  3. Karantina otelleri zaten ongarıldı, o masrafı ve memurun maaşından kaseceğiniz bir  payı, reel sektörü ve aç açıkta kalabilecek olan insanları (sadece vatandaşları değil) rehabilite etmeye harcarsınız.  4.Her isteyeni tam doz aşıladığınız tarihten on gün sonrasından itibaren, tam açılacağınızı ilan edersiniz.  5. Aşı olmayanla ilgili hastalanırsa bakmanın ötesinde hiç bir sorumluluk kabul etmeyeceğinizi ilan edersiniz.  6. Aşı belgesi göstermeyen kimseyi ülkeye almayacağınızı da ilan edersiniz.  Vatandaş da alınan önlemlere uyarsa güvenlikte olduğunu hisseder, rahat eder...  Kahini bol bir dünyada yaşıyoruz malum. Virüsle birlikte yaşayabilecek duruma gelişimizle ilgili pek çok kehanet var. Bilimsel olarak bu konuda öngörünüz nedir?   Virüsle beraber yaşamaya alışmak, mümkün değildir. Çünkü o yaşamanıza izin vermiyor. İşin başında "bırakın ölenler ölsün, biz ticaretimize bakalım" diyemeyenler, böyle söylüyorlardı. İki antagonist şey, bir arada yaşar mı? Ya biri ölecek, ya öbürü.... Ve fakat, aşı bu işin çözümüdür. İlaç da gelmek üzeredir. Sonuçta aşıyı ve ilacı kullanmayı reddedenleri virüs öldürür; kullananlar da virüsü öldürür ve bu iş biter.... Bu grip değil ki! Veba'dan beter bir illet... İnsanlık veba ile konsensus yapabildi mi ki bununla da yapabilsin?
Ekleme Tarihi: 07 Şubat 2021 - Pazar

‘SALGININ ÇARESİ İZOLASYONDUR.. O KADAR..’

Bugün Zirve Kıbrıs’taki köşemin konuğu Nazım  Beratlı. İz bırakarak taşıdığı birden fazla şapkası var. Tıp Doktoru, Tarihçi, Yazar, Gazeteci, Araştırmacı ve Sağlık Yönetimi Doçenti. COVİD 19 ile ilgili basında  yazı yazan ilk gazeteci. Tarih 5 Şubat 2020. Bu tarihten sonra da çok sayıda yazı yazdı ve belki de en çok şu cümleyi tekrarladı. “Salgının çaresi izolasyondur.. O kadar...” 

Benim de yazılarımda çok sık tekrarladığım bir atasözü var. “Ağaca değil, ormana bakın”..Ormana bakmak için, ben sordum, zaman ayırdı,  kendine has ile üslubu cevapladı. Teşekkür ederim. 

Salgında tek çözüm olarak ortaya koyduğunuz izolasyonun bilimsel tanımı nedir? 

Bulaşkan bir hastalığın bulaşmasının önüne geçmenin ilk koşulu, insanlar arası teması kesme ya da seyreltmedir. Bu konuda bırakın şimdiyi; Hadis-i Şerif vardır; yani o zaman bile bilinen bir gerçekti. Tıbbın üç kurucu babasından biri olan İbni Sina'nın  kitaplarında yazdıkları vardır ki hiç tartışılacak, konuşulacak bir yanı yoktur.. Daha yeni  bir Rus filmi gördüm, İbn-i Sina hakkında... Hazret “ Salgın olan yere gidilmez.  Salgın esnasında Cuma namazını da evde kılınız, toplanmayınız” diyordu... El Kanun Fit Tıp, on cilddir meraklısı bakabilir... 

İzolasyonun gerçek anlamda sonuç vermesi için planlama nasıl olmalıdır? 

Planlaması nasıl olmalıdır? Bakın bu covid 19 için konuşalım: Kuluçka Dönemi 2-14 gün... Hastalandıktan sonra taburcu edilmesi ya da hastanın vefatı için de geçen süre 2/3 hafta. ‘Bugün karantinaya’ başladım derseniz, demek ki o günden evvelki 14 gün içine bulaşanları tespit edeceksiniz. Başladığınızdan itibaren ilk 14 gün, başladığınız gün bulaşmış olanları tespit ve tedavi etmiş oluyorsunuz. Düzgün uygularsanız... Bizde bir yığın sebep yaratılıp, sokaklar dolduruluyor. Yukarıdaki hesapa ilk temiz topluma ulaşacağınız gün; 21. gündür. 28 gün yaparsanız, kesin sonuca ulaşmış olursunuz. 

Çok az ve sıfır yerel vaka ile 14 Mart 2020’de ve ağır seyreden çok sayıda vaka ve maalesef ölümlerin olduğu bir dönemde 5 Şubat 2021’de yeniden kapandık.  Geneli kapsamasa da bir kesimde vahim bir umarsızlık var. Bu konuda bir değerlendirme yapabilir misiniz? 

Bizim halkımızda, 1974 sonrasında gelişen bir hayli olumsuz özellikten bir tanesi de bazılarımızın, ana rahmine düşümüş olmakla mutlak gerçeğin de sahibi olduğu zehabıdır. Ne varsa gerçek, o kendisi biliyordur. Neyi bilmiyorsa, o da yoktur... Virüse inanmaz, çünkü hayatında böyle bir virüs hikâyesi hiç duymadıydı. Önlemini de ciddiye almaz, çünkü sokakta dolanmak istiyordur. Ne var ki ikna olmaya zaman yok! Ölüyorsun. Kalkıp "vay be yanılmışım" demeye zaman yok... 

Şimdi bakın, başından beri bir hayli "resmi" hata da yapıldı. Misal, işin başında "maskeye gerek yok" dediler. Ben üniversiteye maskeli gittim, bana güldüler. Örneğin, bu damlacık enfeksiyonu ile bulaşıyor, 90! 10 da temas yolu ile bulaşıyor, "MMH" dediler. Sanki hepsi de eşitmiş gibi, millet kolonya dökünüp, korunduğunu zannetti. Diğer yandan "gençlere bir şey olmaz" dediler, olanca sorumusuz genç ayvaz, sokaklarda gezindi, hala da geziniyor. Olimpiyat şampiyonları ölüyor. "Fitnısçılar" ekmek paraları için sokak sokak yürümeyi teşvik ediyorlar. " Sağlık için yürüyüş"! Akciğerleriniz düz ete dönüştükten sonra ha adaleniz güçlü ha değil! Ne fark eder... Geçen gün bir yazınızda okudum: " Panik çıkmasın" diye... Panik çıksın! Niye çıkmasın ki! Ölüm geliyor... Çıkacaksa, çıkacak... Yalanlarla aldatmak daha mı hayırlı? O ‘bize bir şey olmaz’ başlıklı yazınızdaki çay içen bakan gibi... Ben o sırda Rize'de idim... ‘Paniğe kapılıp kurtulacağınıza, korkmayın huzur içinde ölün’ mü diyelim? 

 

“Panik yapın” çağrınızı nasıl okumalıyım? Panik virüs kadar hızlı yayılırsa, akıbetten kaygılıyım açıkçası.. 

Yani henüz 15 ölü verdik ( bir ölüm haberi de bu söyleşi yapılırken geldi) ve ‘bizim evden kimse ölmedi’ diye bize birşey olmaz zanneden aymazlık, yalnız bizde değildir. Geçen yıl bir İtalyan doktor, ‘her sokaktan bir hasta çıkması bize yetmedi, her evden bir ölü çıkınca ciddiye aldık’ dediydi... Şimdiden korkup da biraz rezillik etmek, her evden bir ölü çıkmasından evlâdır... 

Tüm dünyaya ışık hızı ile yayılmasının sebepleri nedir? Bu sebeplerden biri pek çok ülkede uygulanan “sürü bağışıklığı” politikası olabilir mi? 

Boris Johnson’un danışmanı açıkladı ki onlar başlangıçta 20 bin ölü vereceklerini hesap etmişler. Milyon pound zarar mı? 20 bin ölü mü? ‘20 bin ölü “el verir”, tamamdır, demişler. Ama namussuz virüs, 106 bin götürünce, oy kaybedecekler diye korktular, “sorry” dediler... Görüntüsünü sosyal medyada yayınladım, Sürü Bağışıklığı meselesi, budur.  Normal hayatta, her ölen 3 yaşlıya karşılık bir de genç ölüyor mu? Bu hastalığın dökümü budur. Yaşlı zaten ölüme yakın, tabii ki daha kolay gidecek.. Olimpiyat şampiyonları ölüyor... Bizim Yedidalga köyünden, Londra’da ölen 25 yaşında kızımız var... 

En basit tanımıyla mutasyon nedir? Mutasyon sürecinde şimdi karşımızda nasıl bir virüs var? 

Virüsün kendini değiştirerek direnç kazanması demektir. Ki her virüste ve her salgında da vardır; grip dahil... Mutasyona da etkili aşı olursunuz, sorun biter. Ya da her türü için her yıl yeni baştan aşılanırsınız...Sorun gene biter... 

Aşı konusunu açmadan önce, sağlık yönetimi doçenti olarak süreç yönetimini değerlendirir misiniz? 

Yani ben şunu da anlayamıyorum: Tıp herhalde en basit bilim dalı değildir. Ortlama insan, bütün tıbbi bilgiye ulaşmaya çalışıyor. E anlayamazsınız ki... Biyokimya, viroloji, seroloji, immonoloji, mikrobiyoloji, epidemiyoloji bilmeden anlayamazsınız ki... O bakımdan ya bir tıp fakültesi bitirececeksiniz veya bilenleri dinleceyeksiniz... Süreç yönetimi, korkunç bir cehaletle yapıldı. Sağlık Bakanlığı kendi personeline bile "Bu nedir?" konulu bir eğitim çalışması yapmadı... Halka yapılan açıklamalar da bu konuda çok deneyimi olmayan sayın bakanın tekeline alınarak, komik komik açıklamalar yapıldı. Siyasiler ‘bu işten en çok oyla nasıl çıkarım’ hevesine kapıldılar. İş insanlarımızın bazıları (ben onlara ongarılmışlar demeyi tercih ediyorum) "krizi fırsata çevirelim” diye normal insanın söylemekten utanacağı lâflar etmekten utanmıyorlar. Mevcut yasa bunun nasıl yönetileceğini emrettiği halde onu bile uygulamadılar henüz... Normalde önce asıl önlem alınır; kapanılır... Sonra da kapanmanın yan ekilerine karşı önlemler alınır. Burada insanlarımızın bir kesimi de önlemler için ne diyor? ‘Kapanmayalım. AMA kapanıp da zarara uğramışız gibi de ödenelim’. ‘Dünya batıyorken, biz fırsat bu fırsat, Türkiye'yi ütüp, ongarılalım’... (Kıbrıs’'ta “köşe dönmek” denmez, böyle denir.) 

Dün sosyal medyada genetik ve mikrobiyoloji profesörü Erol Baysal’ın aşı ile ilgili son noktayı koyan ve hepimizi aydınlatan yazısını paylaştınız ve “işte bilimsel açıklama böyle olur” diye yorumunuzu eklediniz? Aşı ile ilgili bir değerlendirme de sizden alabilir miyim? 

Herkes her konuda konuşmaya kendini mezun görüyor! Oysa bu gibi durumlarda halk sağlığına zarar verecek lâfları ettirilmez... Bilmeyenin konuşması, dünyanın her tarafında yasaktır... Bakın İngiltere'de bir kadın gezip gezip yalan haber yapıyordu. İngiliz hükümeti, hastanelere girişini yasakladı! Hasta da olsa... Fikir özgürlüğü değil yani bu...Demokrasi de değil... 

Bakın aşı -70 drece santigratta muhafaza edilir ve çıkarıldı mı kullanılmazsa bozulur... Bizim aşı ihtiyacımız hem AB'ye hem de Türkiye'ye bildirildi: 400 bin doz... AB bize 2 bin doz gönderdi. Türkiye de 500 bin doz tahsis ettiğini bildirdi. Ama bizim depolama kapasitemiz 20 bin dozluk. Onun için 20 bin, 20 bin geliyor, harcanmadan yenisini koyacak depomuz yok -70 derecede koruyacak. Zaten olsa da bu aşı kampanyası bitince ne yapacaksınız? Turşu da kurulmaz içince! Onun için her hafta bir ambulans uçakla 20 bin geliyor. Daha 460 bin doz alacağımız var... 

Hangi aşıyı olalım konusunda hem mRNA aşısını bulan Prof. Uğur Şahin hocanın, hem de bizim Genetik Profesörümüz Erol Baysal hocanın açıklamalarını tavsiye ederim okunsunlar. Ben de 11 Ocak'tan beri " İlk hangisini bulursanız onu yaptırın" diye çağrı yapıp durmaktayım. 

Bu konuda bile politik ve ekonomik çıkar hesaparı ile konuşanları ciddiye almayın... 

Sürece beden sağlığımızı koruyarak  uyumlanmamız için hem sağlık yönetimi doçenti hem de bir tıp doktoru olarak neler önerirsiniz? 

Önce yönetenlere bir reçete vereyim: 

1. Bilimsel süre kapanırsınız. 

2. Belediyeler ve emekli sağlık çalışanlarını da çağırır, bütün ahaliyi aşılarsınızi 

3. Karantina otelleri zaten ongarıldı, o masrafı ve memurun maaşından kaseceğiniz bir  payı, reel sektörü ve aç açıkta kalabilecek olan insanları (sadece vatandaşları değil) rehabilite etmeye harcarsınız. 

4.Her isteyeni tam doz aşıladığınız tarihten on gün sonrasından itibaren, tam açılacağınızı ilan edersiniz. 

5. Aşı olmayanla ilgili hastalanırsa bakmanın ötesinde hiç bir sorumluluk kabul etmeyeceğinizi ilan edersiniz. 

6. Aşı belgesi göstermeyen kimseyi ülkeye almayacağınızı da ilan edersiniz. 

Vatandaş da alınan önlemlere uyarsa güvenlikte olduğunu hisseder, rahat eder... 

Kahini bol bir dünyada yaşıyoruz malum. Virüsle birlikte yaşayabilecek duruma gelişimizle ilgili pek çok kehanet var. Bilimsel olarak bu konuda öngörünüz nedir? 

 Virüsle beraber yaşamaya alışmak, mümkün değildir. Çünkü o yaşamanıza izin vermiyor. İşin başında "bırakın ölenler ölsün, biz ticaretimize bakalım" diyemeyenler, böyle söylüyorlardı. İki antagonist şey, bir arada yaşar mı? Ya biri ölecek, ya öbürü.... Ve fakat, aşı bu işin çözümüdür. İlaç da gelmek üzeredir. Sonuçta aşıyı ve ilacı kullanmayı reddedenleri virüs öldürür; kullananlar da virüsü öldürür ve bu iş biter.... Bu grip değil ki! Veba'dan beter bir illet... İnsanlık veba ile konsensus yapabildi mi ki bununla da yapabilsin?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zirvekibris.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.