Atakom
Serena
girne belediyse
MERIT
Dilek Orhan
Köşe Yazarı
Dilek Orhan
 

SOSYAL İZOLASYONDA, SOSYAL LİNÇ, PESSS!!!

İzolasyon: Yalıtım Linç: Hiç bir adil yargılama olmadan insanları cezalandırma yöntemi. Şükür: Tanrı’ya duyulan minneti, şükranı dile getirme, mutlu bir olaydan, yapılan bir iyilikten dolayı duyulan hoşnutluğu bildirme. Kaynak: TDK Sözlük HALA ŞÜKREDECEK ÇOK ŞEYİMİZ VAR KUZEY KIBRIS. Adını zikretmeyeceğim virüs krizi başladığından beri nefes aldığım coğrafyadaki süreci evimde sükunetle, sessizce takip ettim. Son birkaç gün içinde sanırım korku, panik, kaygı ya da tanımlayamayacağım duygularla kantarın topuzu o kadar kaçti ki yine sükunet içinde sesimi çıkarmayı seçtim. Seçim deyince, hepimiz biliriz, seçim sadece seçilenlerin değil seçmenin de sınavıdır, tıpkı bu sürece nasıl bakış açısı ile bakmayı seçtiğimiz gibi. Zorunlu sosyal izolasyonda ve canımızın derdinde olduğumuz bir dönemde, bazılarımızın, tabiri caiz ise sosyal linç olarak bakış açısı geliştirdiklerini kaygıyla izliyorum. İzolasyon ve linçin kelime anlamını bilmediğiniz için yukarıda yazmadım, niyetimin ne olduğunun daha net anlaşılması için yazdım. “Hükümet geç karar aldı” “Süreci yönetemiyor” “İnşallah bu virüsü ilk hükümettekiler kapar” ve daha bir sürü buraya yazamayacağım kadar ağır yorumlar okudum. Sizler benden daha iyi bilirsiniz gelişmiş ülkelerde ilk olarak devleti ve hükümeti yönetenlerin sağlığı öncelikle koruma altına alınır. Evde otururken stres yaşayanlardan kat be kat daha yüksek stres yaşadıkları aşikardır. Genelde tüm yöneticilerin kalp ve tansiyon hastası ya da potansiyel hasta oldukları gerçeğini gözden kaçırmadan yaşadıkları stresi onlarca kat attıracak sosyal linci aklım almıyor. Sağlık Bakanı’na geçmiş olsun dileklerimi iletirken, bu hastalık onu devre dışı bıraksaydı kime veya neye faydası olacaktı diye sormak isterim. “Madem dayanmayacaklardı, niye bu işlere girdiler” diyenleri duyar gibiyim. O zaman gökten zembille mi indiler? Bu sorunun cevabını isterim. Süreç sadece bireylere değil, Hükümet edenlere, muhalefete, kısacası seçilmişlere de öğretecek. Evet, hep birlikte gördük, gerçek anlamda karantina nedir? çok azımız biliyormuşuz. Ülkenin ani krizlere hazırlığı yokmuş. Sağlık ve eğitime, savunma ve güvenlik kadar bütçe ayrılması gerekiyormuş. Müsteşar, özel kalem müdürü ve sekreterlerin değişmesi son derece anlaşılabilir ve doğalken, bunun dışında kalan bürokratların siyasi düşüncelerine göre değil liyakat, donanım ve tecrübeleri dikkate alınarak, mümkün mertebe sistemin içinde tutulması gerekiyormuş. Bu sadece bu hükümetin değil, gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin ortak sorumluluğuymuş. Yetişmiş insan kaynaklarını sistem dışı bırakmak, ihtiyaç anında büyük boşluk doğuruyormuş. Futbol takımı tutar gibi parti tutmak yerine, takım ruhunu geliştirmek gerekiyormuş. Takım ruhu sadece partilerde değil koalisyon hükümetlerinde de çok önemliymiş. Seçmenin seçtiğini, üç gün sonra eleştirmemesi için seçim kriterlerini güncellemesi gerekiyormuş. Türkiye ile geçmişten gelen köklü bağlar, çoğunlukla zorlu anlarda akla geliyormuş. Muhalefet iken yağmur misali eleştiri yağdırırken, iktidar olduğunda eleştirdikleriniz bire bir yapılabiliyormuş. Esas sorun partilerde veya iktidarda olanlarda değil, sistemdeymiş. Popülist kültür demode olmuş, zihniyet devrimi gerekiyormuş. Bu listeyi sayfalarca uzatabilirim, tıpkı bitmek tükenmek bilmeyen eleştiriler gibi.. Sırası mı??? Tabi ki değil. Şimdi neyin sırası biliyor musunuz şükretmenin. ÇOK ŞÜKÜR - Süreç onlarca olumsuz etkene rağmen mümkün olabildiğince iyi yönetiliyor. - Evde oturmaktan canı sıkılanlar, bundan canı sıkılacak kadar sağlıklı. - “Bu çocuklar beni delirtecek” diye bağır bağır bağıranların çocukları yaramazlık yapacak kadar sağlıklı. - Her birinin de kendi aileleri olan doktorlar, sağlık çalışanları, polisler, lojistik hizmet sunanlar, sürecin içinde bire bir olanlar canları pahasına çalışıyorlar. Şikayet edip, “siz evinizde rahat rahat otururken, biz canımızı ortaya koyduk” demiyorlar. - Alınan tedbirler ve büyük bir çoğunluğun sosyal izolasyona uyumla katılmaları sayesinde vaka sayısı ürkütücü boyutta değil. - Zorda kalındığında Türkiye’den destek geliyor, gelmeye de devam edeceği açıklanıyor. Bu liste de uzar, gider. Farkında olalım yeter. Doğrudur, bana “Pollyanna” diyenler çok fazla ama “akılsız” diyeni duymadım, ben de buna şükredeyim. Akıl ile baktığımızda karantina bitip, bu süreç kısmen normalleşince bir sihirli değnekle dokunup, her şeye kaldığımız yerden başlayamayacağız. Ekonomik açıdan çok zor günlerde yine aynı gökyüzü altında nefes alacağız. İşte tam da bu nedenle, enerjimizi sosyal linç yerine, yapıcı önerilerle sürece destek olmak ve biraz şükretmek için harcasak hepimize çok iyi gelecek. ‘Yok öyle umutları yitirip, karanlıklara savrulmak. Unutma! Aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak.’ Nazım Hikmet
Ekleme Tarihi: 22 Mart 2020 - Pazar

SOSYAL İZOLASYONDA, SOSYAL LİNÇ, PESSS!!!

İzolasyon: Yalıtım Linç: Hiç bir adil yargılama olmadan insanları cezalandırma yöntemi. Şükür: Tanrı’ya duyulan minneti, şükranı dile getirme, mutlu bir olaydan, yapılan bir iyilikten dolayı duyulan hoşnutluğu bildirme. Kaynak: TDK Sözlük HALA ŞÜKREDECEK ÇOK ŞEYİMİZ VAR KUZEY KIBRIS. Adını zikretmeyeceğim virüs krizi başladığından beri nefes aldığım coğrafyadaki süreci evimde sükunetle, sessizce takip ettim. Son birkaç gün içinde sanırım korku, panik, kaygı ya da tanımlayamayacağım duygularla kantarın topuzu o kadar kaçti ki yine sükunet içinde sesimi çıkarmayı seçtim. Seçim deyince, hepimiz biliriz, seçim sadece seçilenlerin değil seçmenin de sınavıdır, tıpkı bu sürece nasıl bakış açısı ile bakmayı seçtiğimiz gibi. Zorunlu sosyal izolasyonda ve canımızın derdinde olduğumuz bir dönemde, bazılarımızın, tabiri caiz ise sosyal linç olarak bakış açısı geliştirdiklerini kaygıyla izliyorum. İzolasyon ve linçin kelime anlamını bilmediğiniz için yukarıda yazmadım, niyetimin ne olduğunun daha net anlaşılması için yazdım. “Hükümet geç karar aldı” “Süreci yönetemiyor” “İnşallah bu virüsü ilk hükümettekiler kapar” ve daha bir sürü buraya yazamayacağım kadar ağır yorumlar okudum. Sizler benden daha iyi bilirsiniz gelişmiş ülkelerde ilk olarak devleti ve hükümeti yönetenlerin sağlığı öncelikle koruma altına alınır. Evde otururken stres yaşayanlardan kat be kat daha yüksek stres yaşadıkları aşikardır. Genelde tüm yöneticilerin kalp ve tansiyon hastası ya da potansiyel hasta oldukları gerçeğini gözden kaçırmadan yaşadıkları stresi onlarca kat attıracak sosyal linci aklım almıyor. Sağlık Bakanı’na geçmiş olsun dileklerimi iletirken, bu hastalık onu devre dışı bıraksaydı kime veya neye faydası olacaktı diye sormak isterim. “Madem dayanmayacaklardı, niye bu işlere girdiler” diyenleri duyar gibiyim. O zaman gökten zembille mi indiler? Bu sorunun cevabını isterim. Süreç sadece bireylere değil, Hükümet edenlere, muhalefete, kısacası seçilmişlere de öğretecek. Evet, hep birlikte gördük, gerçek anlamda karantina nedir? çok azımız biliyormuşuz. Ülkenin ani krizlere hazırlığı yokmuş. Sağlık ve eğitime, savunma ve güvenlik kadar bütçe ayrılması gerekiyormuş. Müsteşar, özel kalem müdürü ve sekreterlerin değişmesi son derece anlaşılabilir ve doğalken, bunun dışında kalan bürokratların siyasi düşüncelerine göre değil liyakat, donanım ve tecrübeleri dikkate alınarak, mümkün mertebe sistemin içinde tutulması gerekiyormuş. Bu sadece bu hükümetin değil, gelmiş geçmiş tüm hükümetlerin ortak sorumluluğuymuş. Yetişmiş insan kaynaklarını sistem dışı bırakmak, ihtiyaç anında büyük boşluk doğuruyormuş. Futbol takımı tutar gibi parti tutmak yerine, takım ruhunu geliştirmek gerekiyormuş. Takım ruhu sadece partilerde değil koalisyon hükümetlerinde de çok önemliymiş. Seçmenin seçtiğini, üç gün sonra eleştirmemesi için seçim kriterlerini güncellemesi gerekiyormuş. Türkiye ile geçmişten gelen köklü bağlar, çoğunlukla zorlu anlarda akla geliyormuş. Muhalefet iken yağmur misali eleştiri yağdırırken, iktidar olduğunda eleştirdikleriniz bire bir yapılabiliyormuş. Esas sorun partilerde veya iktidarda olanlarda değil, sistemdeymiş. Popülist kültür demode olmuş, zihniyet devrimi gerekiyormuş. Bu listeyi sayfalarca uzatabilirim, tıpkı bitmek tükenmek bilmeyen eleştiriler gibi.. Sırası mı??? Tabi ki değil. Şimdi neyin sırası biliyor musunuz şükretmenin. ÇOK ŞÜKÜR - Süreç onlarca olumsuz etkene rağmen mümkün olabildiğince iyi yönetiliyor. - Evde oturmaktan canı sıkılanlar, bundan canı sıkılacak kadar sağlıklı. - “Bu çocuklar beni delirtecek” diye bağır bağır bağıranların çocukları yaramazlık yapacak kadar sağlıklı. - Her birinin de kendi aileleri olan doktorlar, sağlık çalışanları, polisler, lojistik hizmet sunanlar, sürecin içinde bire bir olanlar canları pahasına çalışıyorlar. Şikayet edip, “siz evinizde rahat rahat otururken, biz canımızı ortaya koyduk” demiyorlar. - Alınan tedbirler ve büyük bir çoğunluğun sosyal izolasyona uyumla katılmaları sayesinde vaka sayısı ürkütücü boyutta değil. - Zorda kalındığında Türkiye’den destek geliyor, gelmeye de devam edeceği açıklanıyor. Bu liste de uzar, gider. Farkında olalım yeter. Doğrudur, bana “Pollyanna” diyenler çok fazla ama “akılsız” diyeni duymadım, ben de buna şükredeyim. Akıl ile baktığımızda karantina bitip, bu süreç kısmen normalleşince bir sihirli değnekle dokunup, her şeye kaldığımız yerden başlayamayacağız. Ekonomik açıdan çok zor günlerde yine aynı gökyüzü altında nefes alacağız. İşte tam da bu nedenle, enerjimizi sosyal linç yerine, yapıcı önerilerle sürece destek olmak ve biraz şükretmek için harcasak hepimize çok iyi gelecek. ‘Yok öyle umutları yitirip, karanlıklara savrulmak. Unutma! Aynı gökyüzü altında bir direniştir yaşamak.’ Nazım Hikmet
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zirvekibris.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.