Atakom
Serena
girne belediyse
MERIT
Dilek Orhan
Köşe Yazarı
Dilek Orhan
 

VAİZ “DÜŞMANIN NEREDEN GELECEĞİ BELLİ DEĞİL”

Artık meraktan çatlamak üzereydim. Dayanamadım gecenin bir yarısı doktorum sevgili Gülgün Vaiz’i aradım. Aramızda geçen diyalog; - Merak ediyorum anlatın lütfen - Neyi anlatayım? - Kapalı kapılar ardında canla başla çalışan doktorları, sağlık çalışanlarını merak ediyorum. Nasılsınız? Kendinizi nasıl koruyorsunuz? Moralinizi nasıl yüksek tutuyorsunuz? Ruh haliniz nasıl? Tüm bunları merak ediyorum. Sağ ve var olsun, yorgunluğunu koydu bir kenara, o anlattı ben yazdım. Yine, noktasına, virgülüne dokunmadan paylaşıyorum. KLİŞE SÖZLER HAYAT BULDU Doktorlar, pilotlar, polisler gibi bazı meslek gruplarının işlerinin çok zor olduğunu anlatan klişe sözler; tüm dünyada aynı anda hayat buldu. Daha önce biz doktorlar kendi branşlarımızda defalarca sınandık. Hayat kurtardık, bazen içimiz yana yana kurtaramadık. Şimdi tüm dünyada doktorlar büyük bir sınavdan geçiyor. Çok şükür, ülkemizde böyle bir durum yok ama çok güçlü sağlık sistemine sahip gelişmiş pek çok ülkede doktorlar, kimin ölüp, ölmeyeceğine karar vermek durumunda kalıyorlar. Doktorluğun hep tanrı ile ilgili bir meslek olduğunu düşünmüşümdür. Adeta sırat köprüsünden geçiyoruz. NEREDEN GELECEĞİ BELLİ OLMAYAN BİR DÜŞMANLA SAVAŞIYORUZ Daha öncede söyledim. Cephede savaşıyoruz. Düşmanın nereden geleceği belli değil. Bu durum biz sağlıkçıları birbirimize çok yaklaştırdı. Bireysel hırslar da dahil her şey bir kenara atıldı, sadece, hayat kurtarmak, kendimizi ve ailemizi korumak için yaşıyoruz. Düz denizde değil, dalgalı denizde geminin sağlamlığı ve kaptanın yetenekleri ortaya çıkar. Bazı insanların refleks olarak bu dönemde zaaflarının ortaya çıktığını, hiç tahmin edemeyeceğimiz insanların ise risk alarak öne çıktıklarını gördük. Öylesine dayanışma örnekleri yaşıyoruz ki çok duygulanıyorum. Süreç başladığında, Bulaşıcı Hastalıklar Yönetmeliği ve Dünya Sağlık Örgütü kriterleri baz alınarak, bakanlıkla, göğüs hastalıkları ve enfeksiyon uzmanları sahada başı çektiler. Süreç ilerledikçe, gönüllü doktorlara çağrı yaptılar. Savaş varsa eğer; cerrah aramazsınız, uzmanların ötesinde destek gerekir. Bizlerde, bu savaşın içinde ön cephelere çağrıldık. Grubuma durumu anlatan bir yazı yazdım. Yaşları ortalama 25 olan üç asistanımdan aynı cevap geldi “Bizler gönüllüyüz, siz daha büyüksünüz, önce biz gidelim cepheye..” şimdi asistanlarımızla birlikte çalışıyoruz. Tüm sağlıkçıların nasıl koşuşturduğunu size anlatamam. Beni çok duygulandıran bir de fotoğraf var. Çin’de çekilmiş. Görevlerini tamamlayan sağlıkçılar, çantaları sırtında evlerine dönüyorlar. Polis, asker ve halk selam duruyor. (Doktorum bunları anlatırken sesi titriyordu.) HEPİMİZ BİR FİLMİN İÇİNDEYİZ Hipokrat Yemini’ni ederken sorumluluğumuzun farkındaydık ama bu kadar ağır sonuçları olan bir salgın ile tüm dünya ile aynı anda karşı karşı karşıya kalacağımızı hayal bile edemezdik. Sanki bir filmde oynuyoruz. Bazen yaşadıklarımız gerçek mi? film mi? ayrıt edemiyorum. SOSYAL MEDYA KAHVEHANEYE DÖNDÜ Biz adalıyız. Siyasetten başlayarak pek çok şeye muhalif bir duruşumuz var. İyi şeyler olduğunda bile eleştirecek bir şeyler buluruz. Normal halimizde de böyleydik, şimdi de pek çoğumuz böyleyiz. Ben çocuktum ama biz savaş görmüş bir nesiliz. Bir apartman dairesinde 30 kişi haftalarca kalmıştık. Çocuktuk ve kendimizi yine de eğlendirecek şeyler bulabiliyorduk. Çocuklarıma bazen anlatırım o günleri. Şimdi yine kapatıldık. Sosyal medya, eskinin komşuluk ilişkileri gibi oldu. Bazen sosyal medyanın kahvehaneler gibi olduğunu düşünüyorum. Eskiden beri böyle olduğumuz için bu dönemdeki eleştirileride olağan dışı görmüyorum. Çocuklarımız da bu dönemi kendi çocuklarına anlatacak. KEDİMİZİN ODASINDA KENDİMİ STERLİZE EDİYORUM Cephenin en önünde savaşanlar, 15 gün çalışıyor, 15 günde karantinada kalıyorlar. Evde tek başına yaşayanlar evlerinde, aileleri olanlar karantina merkezlerinde. Çünkü, onlar hastalar ile çok yakın temastalar. Boğaz ve burundan sürüntü alıyorlar. Ne kadar korunurlarsa korunsunlar “risk yok” diyemeyiz. Umarım hiç bir sağlıkçımız böyle bir sınav ile sınanmaz. Ben şu anda cephenin en önünde değilim. Kalp krizi geçiren, kalp pili takılan, doğum yapan, kronik hastalıklar yaşayan acil hastalarımız var. Şimdi bulunduğum konumda kendi kendimi koruyorum. Ayakkabılarımı kapıda çıkarıyorum. Hemen girişte kedimizin küçük bir odası var. Kıyafetlerimi orada çıkarıyorum. Eşim de doktor, biliyorsunuz, kıyafetlerimi Eşref bey sterlize ediyor. Sonra her gün kıyafetler çamaşır suyunda yıkanıyor. Bende yıkanıyorum ve en az üç saat uzak mesafede oturuyorum. Zaten takılarımızı, saatlerimizi çıkarttık, çantalarımız minnacık. Şu anda benim koşullarımda çalışan tüm sağlıkçılar aşağı yukarı bu tedbirlerle kendilerini ve ailelerini koruyorlar. CESARET TAKLİT EDİLEMEYEN TEK GÜÇTÜR Biz sağlıkçılar büyük bir dayanışma içinde birbirimizin moralini yükseltmeye çabalıyoruz. İyi şeylere odaklanıyoruz, herkes bir diğerine el veriyor. Hastalarımıza her zaman olduğundan daha fazla şefkat ile yaklaşıyoruz. Tekrar ediyorum hepimiz nereden geleceği belli olmayan düşmana karşı savaşıyoruz. Bu düşman kadar iki büyük düşmanımız da var. KORKU ve PANİK. Cesaret taklit edilemeyen tek güçtür. Morallerimizi olabildiğince yüksek tutarak, tedbirlere mutlak uymak kadar kadar cesarete de çok ihtiyacımız var.
Ekleme Tarihi: 07 Nisan 2020 - Salı

VAİZ “DÜŞMANIN NEREDEN GELECEĞİ BELLİ DEĞİL”

Artık meraktan çatlamak üzereydim. Dayanamadım gecenin bir yarısı doktorum sevgili Gülgün Vaiz’i aradım. Aramızda geçen diyalog; - Merak ediyorum anlatın lütfen - Neyi anlatayım? - Kapalı kapılar ardında canla başla çalışan doktorları, sağlık çalışanlarını merak ediyorum. Nasılsınız? Kendinizi nasıl koruyorsunuz? Moralinizi nasıl yüksek tutuyorsunuz? Ruh haliniz nasıl? Tüm bunları merak ediyorum. Sağ ve var olsun, yorgunluğunu koydu bir kenara, o anlattı ben yazdım. Yine, noktasına, virgülüne dokunmadan paylaşıyorum. KLİŞE SÖZLER HAYAT BULDU Doktorlar, pilotlar, polisler gibi bazı meslek gruplarının işlerinin çok zor olduğunu anlatan klişe sözler; tüm dünyada aynı anda hayat buldu. Daha önce biz doktorlar kendi branşlarımızda defalarca sınandık. Hayat kurtardık, bazen içimiz yana yana kurtaramadık. Şimdi tüm dünyada doktorlar büyük bir sınavdan geçiyor. Çok şükür, ülkemizde böyle bir durum yok ama çok güçlü sağlık sistemine sahip gelişmiş pek çok ülkede doktorlar, kimin ölüp, ölmeyeceğine karar vermek durumunda kalıyorlar. Doktorluğun hep tanrı ile ilgili bir meslek olduğunu düşünmüşümdür. Adeta sırat köprüsünden geçiyoruz. NEREDEN GELECEĞİ BELLİ OLMAYAN BİR DÜŞMANLA SAVAŞIYORUZ Daha öncede söyledim. Cephede savaşıyoruz. Düşmanın nereden geleceği belli değil. Bu durum biz sağlıkçıları birbirimize çok yaklaştırdı. Bireysel hırslar da dahil her şey bir kenara atıldı, sadece, hayat kurtarmak, kendimizi ve ailemizi korumak için yaşıyoruz. Düz denizde değil, dalgalı denizde geminin sağlamlığı ve kaptanın yetenekleri ortaya çıkar. Bazı insanların refleks olarak bu dönemde zaaflarının ortaya çıktığını, hiç tahmin edemeyeceğimiz insanların ise risk alarak öne çıktıklarını gördük. Öylesine dayanışma örnekleri yaşıyoruz ki çok duygulanıyorum. Süreç başladığında, Bulaşıcı Hastalıklar Yönetmeliği ve Dünya Sağlık Örgütü kriterleri baz alınarak, bakanlıkla, göğüs hastalıkları ve enfeksiyon uzmanları sahada başı çektiler. Süreç ilerledikçe, gönüllü doktorlara çağrı yaptılar. Savaş varsa eğer; cerrah aramazsınız, uzmanların ötesinde destek gerekir. Bizlerde, bu savaşın içinde ön cephelere çağrıldık. Grubuma durumu anlatan bir yazı yazdım. Yaşları ortalama 25 olan üç asistanımdan aynı cevap geldi “Bizler gönüllüyüz, siz daha büyüksünüz, önce biz gidelim cepheye..” şimdi asistanlarımızla birlikte çalışıyoruz. Tüm sağlıkçıların nasıl koşuşturduğunu size anlatamam. Beni çok duygulandıran bir de fotoğraf var. Çin’de çekilmiş. Görevlerini tamamlayan sağlıkçılar, çantaları sırtında evlerine dönüyorlar. Polis, asker ve halk selam duruyor. (Doktorum bunları anlatırken sesi titriyordu.) HEPİMİZ BİR FİLMİN İÇİNDEYİZ Hipokrat Yemini’ni ederken sorumluluğumuzun farkındaydık ama bu kadar ağır sonuçları olan bir salgın ile tüm dünya ile aynı anda karşı karşı karşıya kalacağımızı hayal bile edemezdik. Sanki bir filmde oynuyoruz. Bazen yaşadıklarımız gerçek mi? film mi? ayrıt edemiyorum. SOSYAL MEDYA KAHVEHANEYE DÖNDÜ Biz adalıyız. Siyasetten başlayarak pek çok şeye muhalif bir duruşumuz var. İyi şeyler olduğunda bile eleştirecek bir şeyler buluruz. Normal halimizde de böyleydik, şimdi de pek çoğumuz böyleyiz. Ben çocuktum ama biz savaş görmüş bir nesiliz. Bir apartman dairesinde 30 kişi haftalarca kalmıştık. Çocuktuk ve kendimizi yine de eğlendirecek şeyler bulabiliyorduk. Çocuklarıma bazen anlatırım o günleri. Şimdi yine kapatıldık. Sosyal medya, eskinin komşuluk ilişkileri gibi oldu. Bazen sosyal medyanın kahvehaneler gibi olduğunu düşünüyorum. Eskiden beri böyle olduğumuz için bu dönemdeki eleştirileride olağan dışı görmüyorum. Çocuklarımız da bu dönemi kendi çocuklarına anlatacak. KEDİMİZİN ODASINDA KENDİMİ STERLİZE EDİYORUM Cephenin en önünde savaşanlar, 15 gün çalışıyor, 15 günde karantinada kalıyorlar. Evde tek başına yaşayanlar evlerinde, aileleri olanlar karantina merkezlerinde. Çünkü, onlar hastalar ile çok yakın temastalar. Boğaz ve burundan sürüntü alıyorlar. Ne kadar korunurlarsa korunsunlar “risk yok” diyemeyiz. Umarım hiç bir sağlıkçımız böyle bir sınav ile sınanmaz. Ben şu anda cephenin en önünde değilim. Kalp krizi geçiren, kalp pili takılan, doğum yapan, kronik hastalıklar yaşayan acil hastalarımız var. Şimdi bulunduğum konumda kendi kendimi koruyorum. Ayakkabılarımı kapıda çıkarıyorum. Hemen girişte kedimizin küçük bir odası var. Kıyafetlerimi orada çıkarıyorum. Eşim de doktor, biliyorsunuz, kıyafetlerimi Eşref bey sterlize ediyor. Sonra her gün kıyafetler çamaşır suyunda yıkanıyor. Bende yıkanıyorum ve en az üç saat uzak mesafede oturuyorum. Zaten takılarımızı, saatlerimizi çıkarttık, çantalarımız minnacık. Şu anda benim koşullarımda çalışan tüm sağlıkçılar aşağı yukarı bu tedbirlerle kendilerini ve ailelerini koruyorlar. CESARET TAKLİT EDİLEMEYEN TEK GÜÇTÜR Biz sağlıkçılar büyük bir dayanışma içinde birbirimizin moralini yükseltmeye çabalıyoruz. İyi şeylere odaklanıyoruz, herkes bir diğerine el veriyor. Hastalarımıza her zaman olduğundan daha fazla şefkat ile yaklaşıyoruz. Tekrar ediyorum hepimiz nereden geleceği belli olmayan düşmana karşı savaşıyoruz. Bu düşman kadar iki büyük düşmanımız da var. KORKU ve PANİK. Cesaret taklit edilemeyen tek güçtür. Morallerimizi olabildiğince yüksek tutarak, tedbirlere mutlak uymak kadar kadar cesarete de çok ihtiyacımız var.
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve zirvekibris.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.